Bir çok dini öğretide ya da anlayışta savunulan temel fikirlerden birisi, insanın gerçeği kendi çabası ile bulamayacak olması ve mutlaka dışarıdan bir rehberlik alması gerektiğidir.

Bu çizgide düşününce;
İnsanın madem gerçeği görme mekanizması yeterli değil, herhangi bir dini seçerken doğru seçtiğine kendisi nasıl emin olacak? Görüldüğü gibi, bu çizgide düşünen bir insan asla seçtiği dinden de emin olamaz.

Eğer aksi doğru ise, yani insanın gerçeği görme mekanizması gerçeği bulmak için yeterli ise, o zaman dinler de insanın gerçeği görmesi/bulması için elzem yani mecburen gerekli değillerdir.

Eğer bir dini anlayış, onun mensubu olmadığın zaman korkman gerektiğini sana söylüyorsa, ve gerçeği kendi bağımsız çabanla göremeyeceğini veya bulamayacağını da ima ediyorsa, o dinin mensubu olsa da doğruluğundan tam emin olamayan, ama kendi kendine de bağımsız arayışa girmekten korkan ve hatta bunu denemeyi bile aklına getiremeyen bireyler yaratıyor demektir.

Bu düşünceler (1- İnsanın kendi başına gerçeği görme kabiliyeti gerçeği bulmak için yeterli değildir. 2- Eğer X anlayışında (veya inancında) değilsen korkmalısın.), insanlığın önemli bir kısmının binyıllarca belli düşünce kalıplarının dışına çıkamadan ve bu kalıpları da yarım kalple, emin olamadan yaşamasının temel nedenlerindendir.

Bu döngü, insanın hayata bütün samimiyetiyle bakması ve gerçeği görebilme kabiliyetini kendisine göstermesi ile kırılabilir.  (Bkz, dipnot)

İnsanda bunun yani gerçeği görme özelliğinin asla yok edilemediğini, milletlerin içindeki özgürlük ve demokrasi arzusunun bu güne kadar asla yok edilememiş, kalıcı olarak ortadan kaldırılamamış olmasından anlayabiliriz. İyi haber bunun asla yok edilemeyecek olmasıdır. Kötü haber ya da dikkat etmemiz gereken haber ise, bunun üzerinin aldanışlar ve yanılsamalar ile uzun süreler kapatılıp kitlelerin büyük ölçüde uyuyarak uzun zamanlar geçirebilecekleridir. Yinelemek gerekirse, kurtuluş yine bireyin kendi elindedir, tüm samimiyetiyle bu tecrübeyi kendisine göstermesi gerekmektedir.

Dipnot: (Örneğin, insan eğer bir dinin de mensubuysa, önce o dini samimiyetle incelemelidir, ve inancından tam emin olana kadar asla durmamalıdır. Eğer samimi ise mensubu olduğu dinin onu gerçeğe ulaştırabileceği inancıyla o dinin tüm derinliğine inmelidir. Mesela o dinin Tanrı’sından gerçeği kendisine en kısa zamanda vermesini isteyebilir.) (Eğer mesela ateist bir bilim adamıysa, ateizm düşüncesi ve tüm bilimsel yaklaşımları sonuna kadar derinlemesine sorgulamalıdır ve bilmediği şeyi de bilmiyorum diye itiraf edebilmelidir. Bu çizgide giderse bilmenin ve zihnin kendisini inceleme aşamasına gelip, sınırlamalarının ötesine geçebilmeyi eninde sonunda keşfedebilecektir.)