Salgın ve karantina.. hepimiz bir şeyler yapmak ve durumu düzeltmek istiyoruz. Bundan doğal ne olabilir? Hayatın doğal akışı içinde elimizden geleni yapalım.. ne yapacağı kişiden kişiye değişir bulunduğu konuma göre.. kimisi için bir hastayı tedavi etmek, kimisi için ertesi günkü yiyeceğini bulmak, kimisi için ne yapacağını düşünmek bile olabilir birşeyler yapmak. Bu mesaj ne yaptığınızla ilgilenmiyor.

Hayatın doğal bir akışı var. Mesela, Donald Trump ertesi sabah uyandığında Hillary Clinton’un kişiliğinde olmayacak. Yine Donald Trump’un kişiliğinde olacak ama onun bir gün sonraki hali olacak. Bir günde ne değişirse.. derin değişiklikler de olabilir. Ama mutlaka geçmişinin bir izi de olur, hem de büyük bir izi. Geçmişin aniden bir izi kalmaması için ölmesi lazım.

İnsanlar hızlı değişim süreçlerine de girebilirler tabii, ama onun bile hayatın doğal akışında bir mantığı vardır.

Öyleyse.. salgının da doğal bir akışı olacak. Bir günde sen sosyal medyaya zekice mesajlar attın, süper paylaşımlar yaptın diye bitmeyecek mesela. Salgın tüm insanlığın ortak yaşadığı bir tecrübe.. Aynen Donald Trump gibi diğer insanlar da şak diye değişmeyecekler..

Ama.. çoğumuz yoğun bir tecrübeden geçiyoruz. Bu da uyanışımızı hızlandıracaktır.

Söylemek istediğim.. uyanmak demek hayatın doğal akışını kişisel olarak kontrol etmeyi başarmak demek değil.. Yani dünyanın bize sunduğu tecrübeler kişisel kontrolümüzde değil. Ama o tecrübelerle ne yapacağımız bizim kontrolümüzde, tabi nasıl olduğunu tam olarak öğrenirsek.

Eğer herhangi bir insan evladının kişisel kontrolünde olabilseydi bu dünyanın gerçekliği.. bu güne kadar çoktan her şeyi kontrol eden süper bir insan ortaya çıkmış olmaz mıydı? Ne Cengiz Hanlar, Büyük İskenderler, Sezarlar geldi.. Ne Aristolar, Nietzcheler, Einsteinlar gitti. Bu paragrafta adını söylesem başımın belki derde bile gireceği nice bilge insan geldi ve gitti. Hiçbirisi dünyaya şahsen hakim değillerdi. (Olmaya da çalışmıyordu hakiki bilge olanlar.)

Olay bu değil. İnsan olmak her şeyi kontrol etmek değil. Ama.. insan olmak öyle bir içsel kontrol ve farkındalığa ulaşma potansiyeli demek ki, dünyada ne olursa olsun o kişi tam olarak huzurlu ve içsel olarak mükemmel bir hissiyatta olabilir. Mükemmel derken, tüm varlığın mükemmelliğini hissedebilir. Yani hayatın doğal akışındaki mükemmeliğin farkında olabilir. Bu halden de hayatını yaşayarak o akış içindeki rolünü içinden geldiği gibi gerçekleştirebilir.

Bunun için olaya kişisel tecrübenin ötesinden bakmayı öğrenmek gerekiyor. Yani, doğal akışı özdeşleştiğimiz kişilikten değiştirmeye çalışıp kendimizi yormak bilincinin ötesinde, bu akışı kapsayan farkındalık halini farkedip, bu halden, bu halin doğal huzurundan hayata bakmaya başlamak.

İbrahimi öğretilerde Yaradan’a teslim olmak fikri vardır. Samimi olan kendini ilahi iradeye teslim eder. İbadetini bu niyetle yapmaya çalışır, eğer bu bilgi kendisinde varsa. Bu da onu hayatın doğal akışıyla barışabileceği, özgür hissedebileceği bilinç haline getirebilecektir. Teslim olmak fikrinin asıl anlamı budur.

Doğu öğretilerinde de bu teslim olma hali yine çeşitli disiplin ve pratikler sayesinde farkına varılmaya başlanıp tecrübe edilebilir. Her kültürün kendine has yaklaşımları, öğretileri vardır. Ama bunlar hangi seviyeden sunulmuştu ve bugün ne kadar bilinçli uygulanmaktadır, o tamamen o kültürün geçmişine ve insanlarının bugünkü durumuna bağlıdır.

Bu aslında şöyle bir şey: Sonsuz bir labirentin içinde koşturup dururken ve çıkış ararken, samimi çaba ve gerçeği görme istekliliği sayesinde, bir anda labirente labirentin yukarısında da bakabileceğinin farkına varmak. Aslında labirentin içinde koşturup duran varlık olmadığını, sadece onunla özdeşleşme halinde olduğunu farketmek.. Tüm labirentin aslında bir bütün olduğunu ve senin ondan özgür olduğunu görmek.

İşte bu, farkındalığı farketmektir. Özgürlüğü keşfetmektir. Bundan sonra, doğal akışa, doğal bir şekilde müdahale etmeyi de öğrenmeye başlayabiliriz. Saf sevgiyle doğal akışı, hayatın ırmağını daha da gürleştirebiliriz. Dünyaya sevgiyi getirebiliriz.

Farkındalığı zoraki bir şekilde farketmeni istemiyorum. Yani hayattan kaçar gibi. O zaman geri gelmek de istemeyebilirsin. Ama zaten burada olmayı seçerken geri gelmeyi istemezsen, bu sefer de labirente yukarıdan bakma pozisyonunda, labirenti de görmezden gelerek kendini tuzağa düşürebilirsin.

En güzeli, hayata bir güven duygusuyla, hayatla giderek barışarak ama onun hakikatini de tam bulmayı isteyerek doğal yolla bu akışa seyirci olmayı, farkındalık halinde olmayı öğrenmektir. Yani .. labirentin içinde koşturup dururken şöyle derin bir nefes al ve tüm gerçekliğine, hayatın kendisine bir an dahi olsa güven. Evet.. salgına da güven. İnsanların cehaletinin var olmasına da, ve sana mantıksız gelebilen tavırlarda bulunabilmelerine de. Onların anlayışına boyun eğ demiyorum. Sadece labirentin kendisiyle savaşmaktan bir an olsun vazgeç, ve bana ne olacak diye endişe etmekten. Olanların olduğu gibi olduğunu kabul et bir an için. İşte o bir an, sana bir an dahi olsa bahsettiğim farkındalığı tecrübe etmen için bir ipucu verebilir. Ne de olsa, sen her zaman zaten bu farkındalıksın.

Bunu eğer farkedersen, orjinal özgürlük halini ve huzuru da farketmeye başlayacaksın. Bundan sonraki tecrüben ise yine senin tercihlerine göre şekillenecek. Ama dünyanın şahsi emrine girmesi demek değil bu. Eğer içinde bulursan, sevgini giderek dünyaya verebilir ve dünyada yaşanan kollektif gerçekliği böylece en üst güzelliğe doğru şekillendirmeye başlayabilirsin.