Yazıyı okumadan önce eğer henüz yapmadıysanız bu yazıya bir kez göz atmanızı öneririm.
 

17 Temmuz 2015 14:19. Gelibolu’dan döndük. Yolculuk boyunca merkezlenme halimi devam ettirebildim. Ama aralarda dalgınlık zamanları da oldu, yine de arka planda artan bir farkındalık, merkezlilik hali gelişiyor. Bir tane yeşil ekşi elma ve ikram edilen bir susamlı çubuk kraker yedim. Vapurda bir baba ve çok tatlı, şirin bir kızı vardı. Onu seviyordu ve göz göze geldik, selamlaştık. İkramda bulundu, babamla birer tane aldık, kızının sevgisinin hatırına olduğunu da ona söyledim. Vapurda dönüşte kısa süre uyuyakaldım. Acaba şekerli herhangi birşey yiyince bir güçsüzleşme mi oluyor bende?

Şimdi meditasyona oturacağım ve devamında başlıktaki konuyu güzelce açacağım inşallah. 14:22.

15.39 Meditasyon yaptım ama sanırım yaklaşık bir yarım saat de uzandım. Kedi yine aralarda dikkatimi dağıttı ama o da benim için bir eğitim oluyor. Biraz açlık hissettim ama midenin boş oluşumu yoksa hakikaten vücut açmıydı karar veremedim. Vücut yemek yesem mi yemesem mi açmıyım kararsız kaldı. Sonra meditasyona devam edince bu geçti. Şimdi biraz kiraz yiyeceğim. Şu an yerken yazıyorum bir avuç kiraz aldım. Burada kesinlikle açlığımı bastırmaya çalışmıyorum veya reddetmeye çalışmıyorum. Sadece doğal olarak ne istersem onu yapıyorum ama aynı anda da Ruhsal Kalbe olan odağımı devam ettirmeye emek veriyorum. Bu da zihnimde bu tarz acabalar yaşadığım tecrübelere de sebep oluyor.

Şimdi buradan güzel bir geçiş yapalım. Başlıkta yazdığım gibi. Olmuyor mu? Odaklanamıyor musun? Arzular, hayat dikkatini mi dağıtıyor? Buna üzülüyor da olabilirsin. Benim diyeceğim şu:

Olduğun gibi ol ve kendini böyle sev. Böyle sevgi duy, böyle serbest bırak kendini. Birşey yapman gerekmiyor. Sevgi sana baskı yapmaz içindeki. O senin özgür iradene saygılıdır. Sana koşulsuz şekilde verilir. Odaklanma, zihnini kasıp kendine eziyet etme değildir. Bilakis eğer zihnini kasarsan, zihnindeki kalıplara odaklanıp kalırsan, sevginin akmasını engelleyebilirsin içinden. Kendini kasıp, kasılıp kalmaktan bahsediyorum.

Peki ya arzular? Bak, ben onları olduğu gibi sevmeye emek veriyorum. İçimdeki sevgiye odaklanıyorum ve hayatı akışına bırakıyorum. İçimden bir şey yapmak zaten doğal olarak geliyor ben üstten kendime bindirme bir şey empoze etmiyorum. Benim hissettiğime göre zaten eğer koşulsuz sevgi haline geçersen, herşey doğal olarak gerçekleşiyor hayatında. Geçmişten gelen, ve zihninin yüzeyine çıkan arzular olabilir. Bunları bastır demiyorum hiçbir zaman. Bunları ister istemez gerçekleştirmeye başlarken bulabilirsin kendini. Bu olurken, kendini sev, sevgiye odaklan yeter.. Ve uyanık ol.. olan biteni izle, gözle, farkında ol. Hayatı böylece olduğu gibi yaşamayı öğrenip olgunlaşacaksın.. Allah hayatı arzu ile yaratmıştır. Arzu olmasaydı bu evren olur muydu? Allah’ın da bu evreni bir yaratma arzusu var ki evren ayakta kalabiliyor, yaratılmaya devam ediyor.

İçimizdeki arzular nereden geliyor? Bir kısmının bu hayatımızda çocukken edindiğimiz inançlar/değer yargıları, hayatın nasıl işlediği hakkındaki kişiliğimizin temel taşlarından etkilendiğini, bunlarla şekillendiğini söyleyebilirim. Bunlar da içinde yaşadığımız toplumun miras aldığı dünyanın kurulduğundan beri atalarımızdan bu yana evrilmiş olan insanlığın düşünsel/duygusal ve fiziksel durumundan etkilenmiş, daha doğrusu sadece insanlığın değil dünyanın düşünsel/duygusal ve fiziksel durumundan etkilenerek bir şekle girmiştir. Mesela.. erkek ve kadının rolü asırlar boyunca şekillene şekillene bugüne gelmiştir ve içimizde erkek veya kadın rolü ile ilgili bir çok istek taşırız.. Bunlar her toplumda aynı değildir.. Yazdıklarım arzulara bir örnekti sadece.. Kimi arzular dünyanın da dışından evren ile ilgilidirler. Dünya’nın da evrenden ayrık düşünülmesi mümkün değildir, değil mi?

İçimizde arzularla biliriz kendimizi, isteklerimiz bizi hayat içinde sürükler gibi gelebilir. Bütün bu mekanizmaya aykırı, reddedici bir tavır almak, içimizde bir çelişki, bir çatışma yaratır. Benim burada ifade etmek istediğim, kendi içimizde ve evrende gerçekleşen bütün bu dinamiklere, duru bir gözle, yargılayıcı olmayan, bir farkındalık, bir koşulsuz sevgi gözüyle bakıp kendimize basiret, görüş, iç görü kazanma imkanı tanıyabileceğimizdir. 🙂 Kediyi dışarı postaladım odadan, çok saldırıyordu. Babamla ve onun misafir olarak getirmiş olduğu diğer kediyle oynasınlar artık.

Dolayısıyla arzularınız dikkatinizi dağıtıyorsa, bırakın bu olsun. Siz bu süreci sevmeye çalışın, bu süreç sırasında farkında kalmaya, sevgi duymaya çalışın. Onları olduğu gibi gördüğünüz sürece olgunlaşmaya devam edeceksiniz. Ama unutmayın, sorumluluk size ait. Eğer bir arzunun hayata geçirilmesi konusunda iyi şeyler hissetmiyorsanız, onu hayata geçirmek zorundasınız demiyorum burada. Yani öfkeyle kalkan zararla oturur diye bir söz var mesela. Arzuların esiri olmaktan bahsetmiyorum ama kendinizi tüm halinizle, tüm arzularınızla olduğunuz gibi koşulsuz sevmekten bahsediyorum. Bazen bir arzu içinizden geçer ve onun dediğini yapmayabilirsiniz. Vicdanınızla uyumlu olmayabilir. Daha derin arzunuz onu yapmamak, ve onunla farkındalık halinde kalmak, olduğu haliyle sevmek olabilir.

Yani zihnimizin geçmişten gelen bir devinimi vardır. Bu devinimi yok sayamayız. Varlığını reddedemeyiz. Ama var olduğunu görüp, olduğu gibi kabul edip, odağımızı istediğimiz içsel enerjiye, niyetimize yöneltebiliriz.

Eğer olanın böyle olmaması gerektiğine inanıyorsanız, aynı anda da onun olması için gerekli tüm şartların yerine gelmesi için enerjiniz akıyorsa, bir iç çatışma olacaktır. Bir üzüntü veya hayal kırıklığı olabilecektir. Öfke de hissedebilirsiniz. Bu duyguların ince ayrımları hakkında yazacak kadar ileri seviyede hissetmedim şu an kendimi.

Ama hayatı olduğu gibi gözlemledikçe, ve bunu yapabilmek için kendinize koşulsuz bir sevgi ile yaklaşmayı öğrendikçe, onu olduğu gibi kabul de etmeye başlayacaksınız. Masada bardağın durduğu gibi durmasına üzülmeyeceğimiz gibi (nadiren de olsa buna da üzülen olabilir tabii) , hayatımızda da dikkatimizin dağılmasına, arzularımıza kapılmamıza veya hayattaki olaylar dikkatimizi çekmesine ve dağılıp gitmemize, de aynı doğallıkta yaklaşabiliriz. Bunları da olduğu gibi kabul edip bulunduğumuz yerden yolumuza devam edebiliriz. 

Şu anda ne yapabiliriz? Bir devinim gözlemlediğimiz mutlak. Hayat deviniyor, etrafınıza bakın. Herşey bir değişim içinde. Bu kaçınılmaz değil mi? Bu değişime direnmek yerine, bunun olduğunun farkına varıp, kabullenip, ona göre bir tepki vermek daha sağlıklı olmaz mı? Sağlıklı olmasın ben değişmemesini istiyorum da diyebilir, kendi zaman ve mekan kapsülünüzü yaratma çabasına da girebilirsiniz. Bunda da özgürsünüz. Ama bu kapsülü yarattığınızda her zaman dışarıda bir şeyler kalacak ve kontrolünüz dışında seyredecektir. Bu kontrolünüz dışındaki dünyaya kapsülün içini tek gerçek olarak görme arzusu ile her baktığınızda bir bilinmezlik, bir dünya yıkıcılık, bir hayal kırıcılık veya bunun gibi beklentileriniz dışında bir şeyler göreceksiniz. Dolayısıyla, kendinizi bu kapsül içinde yaşatmak mı yoksa hayatı tüm gerçekliğiyle karşılamak mı, sizin seçiminiz olacak ne yapacağınız.

Burada kabul edilemez görünen şeyleri kabul edebilmeniz için hakikate yönelmek, Tanrı’nın koşulsuz sevgisine yönelmek ve onu bulmak, yani bir bakıma kabul edilemez görünen şeyleri kabul edecek gücü içinizde bulmak, bu güç olmak, bu enerji olmak sizin elinizde olan bir seçim olacak.. Eğer sizin için kabul edilemez, sevilemez bir gerçeklik varsa ve onun öyle kalmasını tercih etmeye devam ederseniz, onu dışlayan bir kapsülün, egonuzun içinde kalmaya da devam edeceksiniz. Bu yanlış veya doğru değildir, olduğu gibi bir şeydir.. Bu kadar yeterli şimdilik. 16:25 17 Temmuz 2015.

16:35 Birşey daha ekleyeceğim. Çelişkinin sebebi konusunda bir önerme yazacağım. Koşulsuz sevgiyi ararken, Tanrıyı ararken, kendimize koşullu sevgi ile yaklaşmayı sürdürürsek, sonuca ulaşabilir miyiz? Bir dakika burada bir kendimiz var bir de yaklaşımda bulunan biz. Farkı görebiliyor musunuz? Bir kendimiz bir de yaklaşan var cümlede. İşin aslı şöyle. İçimizde kendimiz sandığımız düşüncelerden oluşan bir yapı var. Bu yapı öyle bir inşa edilmiş ki, biz bunu kendimiz zannetmeye başlamışız. Ve koşullu sevgiye dayanan bir yapı bu. Ego deniyor buna. Siz koşulsuz sevgiye odaklandıkça, ego çözülme sürecine girer ve hayatı bu sanal kapsülün penceresinden değil, duru görüşle olduğu gibi görmeye başlarsınız. Ve bir kez de nasıl yapabileceğinizi anlamaya başladığınızda, hayatın böyle de gayet güzel yaşanabilir olduğunu, ve mutluluğun erişilmez birşey değil seçimlerinize bağlı olan, koşulsuz sevgi halinde size akan hayat enerjisini nasıl kullandığınızla ilişkili olduğunu anlarsınız. Koşulsuz sevgi enerjisi aslında bir bakıma mutluluğun en saf halidir. Yani… bundan sonrası size kalıyor.. Ne kadar istiyorsunuz koşulsuz sevgiyi.. nelerden vazgeçmeyeceksiniz.. bunlar hep sizin seçimleriniz.. ve sonuçları da hayatınızın nasıl şekillendiği şeklinde karşınıza çıkacak.

Bu arada 🙂 Birşey kelimesini inatla bitişik yazıyorum, bana böyle daha doğal geliyor. TDK peşime düşsün artık. 🙂

Şimdi esaslı bir zihinsel aktivite oldu bu metin. Merkezimi unutmaya başladım. Şimdi merkezlenme zamanı. Bu yazıyı yayımlıyorum. Herşeyi tamam. Tekrar okumaya bile gerek duymuyorum çünkü tamam olduğunu hissediyorum. 16:46 17 Temmuz 2015.

Dip not: 100 ml kadar da sade maden suyu içmiştim. Onu da ekleyeyim.