1.5 sene önceki yazılarıma bakıyorum. Bugün aynısını aynı şekilde yazmazdım kesinlikle. Geçen sürede bir miktar daha önyargıdan kurtulmuş hissediyorum kendimi yazıları yeni siteye aktarırken ve tekrar elden geçirirken.

Görüyorum ki, üzerimdeki elbise gibi duran kişilik bir şekilden başka bir şekile giriyor.. an be an değişim geçiriyor..

Daha az ama daha öz yazmak istiyorum.

Yazılımda refactoring diye bir kavram vardır. Yazılımın yaptığı iş değişmeden yeniden yapılandırılmasıdır refactoring. Bunun amacı yazılımın aynı işi daha hızlı, daha düzgün ve etkili bir şekilde yapmasıdır.

Yazılımı yaratan yazılımcı, zaman içinde kod üzerinde çalışırken, onu daha düzgün, üzerinde çalışması daha kolay ve etkili bir hale getirebileceğini farkeder ve refactoring yapar.

Ben insan kişiliğini de bir bilgisayar programına benzetiyorum. Ama yalnız başına var olan bir program gibi değil, bir işletim sistemi içinde çalışan bir program. İşletim sistemi de yaşamın kendisi.

Peki burada programcı kim oluyor?

Hayatımız ve kişiliğimiz, yaşadığımız tüm anların toplamı ile oluşmuyor mu?

Soru sordum sonra bir tane daha..

Bugün farkındalık halinde kalmak için epey emek verdim. Ruhsal Kalbe de hatırladıkça odaklanıyorum. Şu anda bir doluluk hissediyorum, başka bir deyişle bir enerji birikimi. Bir yandan da kapatıp kaçmak isteyen bir tarafım da var 🙂 Ama herşeye rağmen manevi bir çaba verdiğimi ve olumlu bir gelişim olduğunu hissediyorum. Az sonra gidip biraz oyun oynayacağım. Ama gitmeden biraz daha devam edeyim..

Yavaş yavaş eski yazıları elden geçirip Türkçe sitenin içeriğini oluşturuyorum. Roma bir günde inşa olmadı derler.. Hayatı da bir yaratım faaliyeti olarak görüp kendim olarak, hayatımdan sorumlu olduğumu bilerek ama özgür olarak da yaşamak istiyorum.

Evet, burada programcı kim oluyor? Refactor işlemine devam edelim. Bu sitedeki yazılar giderek refactor olan bir yaratım diyebiliriz. Sevgiyi bu dünyaya getirme sırasında karakterim giderek refactor oluyor. Bir bakıma en üst seviyeden buraya sevgi akışı oluyor, ve hayatım giderek açılıma uğruyor.. Tüm hayatla bir bütün olarak bir devinim içindeyim. Hep beraber devinim içindeyiz. Peki şimdi yazıyı okuyan siz ve ben.. ne farkeder ki.. bunu okuduğunuzda sizin kişiliğinizde de değişiklik olmuyor mu? Ben farkındalık halinde kalmak için emek veriyorum.. siz de verirseniz.. sizde de refactoring işlemi hızlanarak devam edecek..

Gözlerimizi açmaktan bahsediyorum. Ama fiziksel gözleri kastetmiyorum. Fark etmek.. Bugüne kadar yazdığım yazılar gözleri açık tutmamız için bir hatırlatma, gözleri açık tutarken farkettiklerimi de sizlerle paylaşarak yapıyorum bunu. Mesela pazardaki domates tezgahından domates aldım desem herhalde bir etkisi olmaz ama farkettiğim dikkatimizden kaçan bir şeyi o an o diriliğin verdiği orjinallikte ifade edersem bu, farkındalığın önemini hatırlatan bir eylem olacaktır..

Bu sitedeki yazılarda yapmaya çalıştığım bu.. o yüzden mesajı verenin şekli şemali veya karakter özelliklerinden çok mesajın kendisini farketmenizi dilerim. Giderek bunu vurgulayacak yöne doğru gelişmeye çalışıyorum.

Mesaj ne peki? 🙂

İncelikli bir sanatı nasıl öğrenirdiniz? Mesela Hat Sanatı’nı? Peki yaşamak Hat Sanatı’ndan daha az incelikli bir iş mi? Kolları sıvayıp, olabildiğimiz kadar özenli bir şekilde hayatımızın çizgisi üzerinde çalışmaya devam edelim.. Yorgun musunuz? Üzgün müsünüz? Sorun değil. Yorgunsanız yazının şekli yorgun bir adam şekli olsun.. üzgünseniz üzgün.. normal haliniz buysa önce savsaklayarak başlayın, ama giderek daha dikkatli olarak, farkında olarak yazın ve yazının şeklini takip edin. Eğitilmemiş bir el kendi bildiği gibi hareket edecektir.. yürümeyi bilmeyen bir bebek gibi acemi hareketler yapacaktır. Ama siz onu bilinçli bir şekilde kullandıkça giderek ustalaşacaksınız.

Kalemi burada kaldırıyorum. Ve yeni bir harf yazmaya başlıyorum. Bu arada 🙂 Hat Sanatı’yla ilgilenmedim ama Kılıç Sanatı (Kendo) ile ilgilendim. Hero filminde bir Hat Sanatı sahnesi vardı.. aklıma o geldi.. Hayat, Hat ya da Kılıç Sanatlarının, daha doğrusu tüm tecrübelerin birbirleriyle bağlı, bir bütün olduğunu, şekiller farklı olsa da hepsinin aynı temel prensiplerle işlediğini düşünüyorum. Bu temel prensipleri sonraki yazılarda daha derinlemesine incelemek istiyorum. Bu yazıda Farkındalık prensibine vurgu yapmış olduk. Diğer iki prensibin, Zeka ve Yaratıcı Enerji olduğunu biliyorum. Bu prensipler üzerinde yazabilmek için bilgim sürekli artıyor, hazır oldukça/zamanı geldikçe paylaşımlarda bulunacağım.

Ek Not (2/11/2017): Bir miktar daha içgörü kazandıktan sonra yazıya bunu da eklemek istedim. Bir karıncanın bile mükemmelliği sınırlı bilgisi var diye azalmaz. Eğer bir amaç benimsenecekse, bu amacın ustalaşmanın ötesinde, tüm yaratılıştaki mükemmelliğin farkına varmak, bu mükemmelliğe yön veren görünmez elin bizi de yönlendirdiği farkındalığına her an için ulaşmaktır. Düşünün, olan her olay.. insanların beğendiği veya beğenmediği, istediği veya istemediği.. herşey, ama herşey.. her an.. mükemmel.. bunu her an görebildiğimiz hale bir an için ulaşmaya çalışalım.. bir bebek hiçbirşey bilmese bile içten içe bu hali hissediyor olamaz mı? Biz de onca şey yaşamış olsak da bir yandan da aynı o bebek gibi değilmiyiz şu yaradılışın sonsuzluğunun yanında.. İşte o bebek gibi hissedemez miyiz biz de?

Bu sitedeki yazılardan 2017’den öncekileri geçmişe doğru gidildikçe giderek bu farkındalıktan uzaklaşıyorlar.. daha çok bunu arayan bir kişinin yazıları oluyorlar geçmişe gidildikçe.. bu yüzden.. arayış sırasında geçtiğim aşamalar ve gelişimimi belgeliyor o yazılar.. okuduğunuzda mutlaka sizi de etkileyecektir, ama bir gelişimin ifadesi olduklarını ve yazılardaki enerjilere çok takılmamanızı, asıl amacın mutlak gerçeği an be an yaşayacak farkındalığa ulaşmak olduğunu, bu tecrübeyi size ulaşabildiğim kadar yansıtabildiğimi tekrar hatırlatmak istiyorum.