Yazıyı okumadan önce eğer henüz yapmadıysanız bu yazıya bir kez göz atmanızı öneririm.
 

16 Temmuz 2015 Saat 00:03 (Günün 3. dakikası)

Dünkü yazıyı paylaştıktan sonra bir yakınımla konuştum ve şunu farkettim. İnsanlar huzuru ve mutluluğu sistem içinde debelenirken arıyorlar. Kendi debelenme zamanım aklıma geldi. Bu yoğun debelenme ve hapsolmuşluk içinde iken ne yapılabileceği ile ilgili bir yazı yazsam mı diye yatmadan önce niyet koyuyorum. Ertesi gün belki bu başlıkta belki biraz daha değişmiş bir başlıkta devam edeceğim inşallah yazmaya. Şimdi meditasyon yapacağım uyku bastırana kadar.

00:57 Meditasyonun yoğunluğu zayıf kaldı biraz, ve daha sonrasında da karnımın açlığını hissetmeye başladım. Bir kaç avuç kiraz yedim ve şimdi bir elma yiyorum. Odak dağılmaya başladı, toplayayım.

2 dakika sonra bir haber sitesi açtım. Odağımın zayıflaması ile birlikte kendini hissettiren açlığı bastırmak için birşeyler yemeye başlamamdan sonra spiral genişlemeye başladı, haber sitesine dallandık. Bunu burada durdurabilecekmiyim? Ruhsal Kalbe Odaklanayım yatağa oturup. 1:03.

09:05 Gözlerim bile tam görmüyor şu an. Uyanamadım. Bir saattir falan yatakta yatıyorum ve enerjimin dolmasını bekliyorum. Zihnim de kısmen bulanık. Gece davulcu geldi uzun bir serenat yaptı. Burnum da hafif tıkalı. Vücudu dik konuma getirince daha iyi meditasyon yapabiliyorum. Çok daha iyi. Yatarken binbir tane düşünce aktive oluyor. Bilinçaltı çok daha aktif oluyor yatma konumunda. Ama enerji olmadığı için anca doğrulabildim. Gözlerim daha iyi görmeye başladı şimdi. Arada bir bulanıklaşıyor görüntü ama şimdi daha iyi. Şimdi burnumu da temizleyip iyi nefes alan bir modda meditasyona oturuyorum. 16 Temmuz 2015 09:08

09:50 Meditasyon sırasında bir sürü düşünce ve hayal geçti zihnimden, bunların farkına varınca her seferinde Ruhsal Kalbe odaklanmaya devam ettim. Bazıları yazı dizisi ile ilgili geleceğe doğru nasıl şekilleneceğini içeren düşüncelerdi. Şimdi kediye mama hazırlayıp ara ara meditasyona devam edeceğim. Kedime bir haşlanmış yumurta ve keçi peyniri vereceğim.

10:27 İçimde birşeyler hareket etmek istiyor. Bir sıkıntı oluşuyor hafiften. Yumurtanın altını kapattım. Meditasyona devam etmek zamanı. Sıkıntı diyor ki, dur, başka birşeyler yap. Bunun gibi bir his ama kuvvetli değil. Rüzgarda süzülen bir yaprak gibi.

11:25 Kediyi besledim, bulaşıkları yıkadım ve meditasyona devam ettim. Zihnim dingin. Bu odağı devam ettirirsem kimbilir neler olacak. Bir an da hafif düzeyde bir endişe/korku hissettim bunlar olurken. Bir bakıma yeni bir gerçeklik yaratıyorum bu yazıları yazarken ve odağımı kalbimde tutmak için gayret sarfederken. Eski kalıplar ortaya çıkmaya başladıklarında, örneğin dün geceki gibi haber sitesine bir bakış attığımda tekrar Ruhsal Kalbe odaklanmayı hatırlıyorum.

Buradan herhangi bir şeye karşı olduğum anlaşılmasın. Hiçbirşeye karşı değilim ben. Ruhların özgür iradeleri ile yaratmaları taraftarıyım. Birşeyin eğer size faydası olmadığını gerçekten görürseniz onu bırakırsınız zaten. Gerçekten görebilmeniz için de ona bakmanız gereklidir ve olduğu gibi yargılamadan görmeniz gereklidir. Eğer zararlı bir davranışta bulunuyorsanız size doğrudan yargılayıcı birşekilde karşı çıkmamın size olaya olduğu gibi bakma ve görme konusunda ne kadar etkisi olur bilemiyorum. Onun yerine olaylara koşulsuz bir sevgi ile bakıp, bir anlama niyeti, bir anlayış enerjisi ile bakıp ona göre tepki vermek, zararlı kalıpları yaşayan insanlar için de bir örnek oluşturacaktır. Ben de yaşamım içinde bir çok zararlı kalıbın içinden geçtim. O kalıpların içindeyken arzularım o kalıpları yaratma yönündeydi. O şekilde mutlu olabileceğimi düşünüyordum çünkü. Mesela bireysel başarı peşinde koşmak kalıbı. Bu aslında olumsuz bir şeymiş gibi yorumlanmayabilir. Öncelikle sadece kendimizi bir birey olarak tanımaya başlıyoruz hayatımızın erken evrelerinde. Bazıları için ileriki evrelere ve sonuna kadar devam edebiliyor bu. Dolayısıyla sadece kendimizin başarısı önemli oluyor bizim için. Diğer varlıkları düşünmüyoruz. Onların bizim ayrılmaz bir parçamız olduğunun henüz farkına varamamış oluyoruz. Yani örneğin bugün birisine zarar verirseniz, o zararın tüm insanlığa verilmiş olduğunu, tüm evrene verilmiş olduğunu anlayamıyoruz dar bir benlik algısı taşırken. Hz. Muhammed’in bir sözü olduğunu zannediyordum ama Kur’an dan bir ayetmiş, aklıma geldi:

MAİDE Suresi 32. ayet meali (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın yazdığı meal. Seçmemin sebebi, hangi meali seçeceğim konusunda çok araştırma yapmamış olmam, ve Atatürk’ün saygı duyduğum ve farkındalığının yüksek olduğunu sezdiğim bir insan olarak böyle önemli bir konuda yaptığı seçimi uygun bulmam. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ı meal konusunda görevlendirmişti.)

Bunun içindir ki, İsrâiloğulları’na: “Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur” hükmünü yazdık (farz kıldık). Şüphesiz ki onlara peygamberlerimiz açık delillerle geldiler. Yine de bundan sonra onların birçoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler.

Sen birisine zarar verdiğinde, zarar vermene neden olan düşünce kalıpları/duygular ve fiziksel devinime enerji vermiş oluyorsun. Bu enerji sönümlenene kadar tüm evrene etki ediyor. Bir bakıma zarar verici bir enerji enjekte etmiş oluyorsun evrene, ya da hali hazırda bulunan zarar verme potansiyeline enerji vermiş oluyorsun. Mesela bir kesim insanı aşağılayan ve hakir gören bir düşünce sistemine inanırken bunun doğrultusunda vicdanına rağmen hareket ettiğinde, yani vicdanına odaklanmayıp buna odaklandığında ve enerjin buna aktığında, evrene de bu fikirlerin oluşturduğu şema doğrultusunda bir etkide bulunmuş oluyorsun. Ta ki bir gün, ne yaptığının farkına varıp odağını keşfedeceğin daha hayırlı bir şemaya, niyete yöneltene dek. Şemadan kastım, düşünce modeli, duygu modeli, yani bize Tanrı’dan koşulsuz akan saf enerjiye şekil veren içsel zihinsel sistem.

Dolayısıyla sorumluluğumuzun farkına varmalıyız. Farkına varmak için de niyetimiz olmalı, ve bu niyete odaklanıp onun doğrultusunda enerjimizin akmasına neden olmalıyız. Odaklanmalı ve istemeliyiz yani. Neyi? Sizin için (vicdanen) en yüksek doğru ne ise onu. Çünkü bu şekilde sorumluluğumuzu en iyi şekilde idrak etmiş oluruz.

Şimdi yazmaya ara veriyorum ve meditasyona devam ediyorum. 16 Temmuz 2015 11:52.

12:12 Kedi gelip dudaklarımı emerek dikkatimi dağıttı. Tekrar yiyeceklerin yanına götürdüm onu. Şu anda meditasyonu devam ettirirken birçok yerden dikkatimi celbedecek uyarımlar alıyorum. Babam mutfağa gözlemeleri koymuş. Facebook’a bir göz attım az önce. İşte şimdi dikkat toplama ve dağılmama sınavı başlıyor. Tek yapmam gereken olanla savaşmadan Ruhsal Kalbe odaklanmaya devam etmek. Oy oy oy. 12:15.

14:25 Yatakta kısa bir süre oturduktan sonra yatay pozisyona geçtim ve kalbe odaklanmaya devam ettim. Sonra uykuya daldım. Bu uyku hali yarı uyku yarı uyanıklık halinde devam etti son bir saat böyleydi. Bedende bir yangı, bir şeker düşüklüğü hissi, hafif bir zayıflık, hafif bir tansiyon azalması hissediyordum yatarken. Ama bedenin dinginleşmesi gerçekleşiyordu, seziyordum bunu. Oturacak gücüm veya isteğim yoktu. 14:25 itibarıyla zihnim berraklaşmış ve enerjimin bir kısmı geri gelmiş bir şekilde yataktan doğruldum. Sanıyorum vücut hafif bir detoks yaşıyor. Sabahtan beri bir kaç bardağa denk su içtim ve henüz birşey yemedim. Bu dünden beri sadece 2 avuç kiraz, bir küçük elma ve 4 zeytin yediğim anlamına geliyor. Ve şu an aç değilim. Acayip bir dinginlik var içimde. Sanki Counter Strike 🙂 daki gibi (uzun yıllardır hiç oynamadım) ses bombası yemişiz sonra kulaklarımız çınlıyor ve bir sessislik oluşmuş.. onun gibi bir sessizlik dinginlik var vücudumda. Ruhsal Kalbe odaklanmaya devam ediyorum. Hafiften bir ketosis moduna geçti galiba vücut. Türkçe Wiki entrysinde bir hastalıktan bahsediyor ama o ketosis değil. Ketosis vücudun düşük metabolizma ile çalışmaya başlaması, glikoz yerine kandaki keton denilen parçacıklardan enerji alması. Olumsuz bir durum yok. Çünkü böyle bir durum kesinlikle sezmiyorum, uzun oruçlar yapılabildiğini biliyorum. Uyarı olarak şu an bedenim oldukça temiz. Uzun yıllar boyunca zaten toksinleri yavaş yavaş attım bedenden. Beslenmem doğala yakın oldu giderek. Son 1 senedir meyve ve tahıl ağırlıklı besleniyorum ve doğal yoğurt yiyorum hayvansal olarak. Bir de haftada bir iki abur cubur şeyler, örneğin farklı dönemlerde çikolata, dondurma, makarna, etsiz baharatlı çiğ köfte gibi. Son dönemlerde sarı buğday ekmeği yiyordum bir kaç haftadır kestim. Özetle vejeteryan ama vegana yakın bir beslenmem var. Ve 5 yıl kadar önce et yemeyi tamamen kestikten sonra yıllarca burnum aktı ve detoks devam etti vücudumda. Bir dönem hatta gün boyu sümük ve balgamdan kurtulamıyordum. En son 1 sene falan önce iyice meyve ağırlıklı beslenmeye başladığım bir dönem başladı bir süreliğine. 1 hafta boyunca sümük, balgam ve öksürükten kurtulamadım. Tüm gün neredeyse bunlar oluyordu. Hatta gece birkeresinde ciğerlerim balgamdan zor nefes alır birşekilde uyandım. Çıkar çıkar bitmiyordu. Dışarı çıktım. Annem babam ne oluyor sana diye endişeleniyorlardı. Sıcak Lapseki gecesinde (o sırada buraya tatile gelmiştik) zor nefes ala ala balgam çıkara çıkara yürüdüm sahilde. Yani diyeceğim, beslenmenizi aniden toksinler içeren ve yapay gıdalar içeren bir konumdan benim şu an yaptığım gibi ketosise geçiren bir dinginliğe geçirirseniz, büyük ihtimal ciddi hasta olursunuz ve toksin deşarjına başlarsınız. Geçtiğimiz yıllarda bir günlük, üç günlük, beş günlük oruç denemelerim olmuştu. Bu konuda vücudum yeterli düzeyde temiz şu anda ve o yüzden hafif bir zayıflık hissederek atlatıyorum bu dönemi kanımca. (Sonradan eklenen not: Bu konuda bedeni dinlemekte, bilgi dağarcığını da arttırıp bilinçli olarak değişikliklere gitmekte, uzun oruçlara girmeden önce çok iyi bilgilenmekte yarar vardır. Ben böyle yaptım.)

Yani aslında bu tecrübeleri aynını taklit edin diye paylaşmıyorum. Bunları bir durumdan başka bir duruma geçerken manevi yaklaşımım nedir, perspektifim nedir onları paylaşmak için yazıyorum. Ve neyin mümkün olduğunu görebilmeniz için paylaşıyorum. Bir de içimden paylaşmak geliyor. Sanki önemli bir geçiş aşamasındayım ve bunları paylaşmaya değer gibi hissediyorum. Ama bunun bir sınav olduğunu da biliyorum çünkü söylediğim gibi odağımı Ruhsal Kalpte tutmalıyım ve Tanrı’ya yönelik, Sevginin yönlendirmesi ile yapmalıyım bu yaptıklarımı. Niyeti bozarsam zaten yoldan çıkarım o zaman paylaşımlarım hemen anlamını yitirir. Ben de keserim zaten, bu dönemdeki bu sınavı kaybetmiş hissederim kendimi. Şu an fiziksel enerjim normal, manevi olarak dinginim, çok hafif bir yangı ve fiziksel zayıflık hissediyorum ve dinginlik hissediyorum. Hızla yazıyorum bu yazdıklarımı, on parmakla, ve düşünceleri kurmadan aktarıyorum bu metne. Kollarımda çok hafif bir yanma hissi var, belli belirsiz. Yangı dediğim o. Enerji hissediyorum bir tür aslında. Sanki parmaklarıma akıyor. Şimdi meditasyona oturayım bir miktar. 16 Temmuz 2015 14:46.

15:19 Oooops. Nasıl geldim ben buraya. Birden kendimi bilgisayar başında buldum. Hah evet, acaba blogdan bir mail gelmişmidir diye merak etmiştim. Blog istatistiklerine de baktım açık olan ekrandan. Tekrar devam meditasyona. Dur bi saniye.

Şunu da önümüzdeki günlerde yazabilirim bir yazı olarak. Son bir seneden önce 3-4 senelik epey çalkantılı bir dönem geçirdim. Bu dönemin önemli bir kısmında da hedonist arayıcı modundaydım. Bunu bir yazıda açacağım. Neden böyle bir yazı? Nereden nereye geldik onu biraz daha açmak için.

Bir de.. meditasyonda aklıma gelen birşeyi daha yazacağım buraya. Yazının başlığı Cennetin Zemin Katı İyi Güzel de Nasıl Gircez Buraya? idi değil mi? Bunun cevabını da az sonra vereceğim. Ama imtina ediyorum, önce bir meditasyon. 16 Temmuz 2015 15:24.

16:40 Hayvanlara hazırladığım yemeğin altını kapattım. Son bir saati aşkın süre meditasyon, bulaşık yıkama ve hayvanlara basit bir yemek hazırlamak ile geçti. Şu anda dingin bir zihinle yazıyorum. Merkezlenmiş durumdayım. Yani Ruhsal Kalbi hissedebiliyorum göğsümde. Sessiz bir enerji bu. Sevgi enerjisi. Çok hafif bir sallantı, dönme veriyor bana merkez ekseni omurilik olan. Bu, öğrendiğime göre Üst Benliğin, omurga boyunca bulunan Sushumna (Şuşumna) enerji kanalı boyunca enerjiyi bir burgu gibi kullanarak enerji sistemini iyileştirmesine, genişletmesine bir işaretmiş.

Cennetin Zemin Katı benzetmesini yaptım, çünkü bir insan nasıl huzur bulacağını, sevgi bulacağını biliyorsa, Yaradan ile nasıl bağlantı kuracağını, bu bağlantıyı nasıl güçlendireceğini biliyorsa, konu bir tek onun yaptığı seçimlere, yani bir deyişle odağını nereye yönelttiğine ve hangi niyetle hareket ettiğine bağlı ise ve o da bunun farkındaysa sağlam bir temelden yaşamı yaşamaya başlıyor demektir. Temelinde bir güven vardır demektir. Meditasyon sırasında kuyruk sokumu bölgesinde bir enerji hissetmeye başladım. Kalbimdeki sevgi enerjisi orayı iyileştiriyordu, dolduruyordu, böyle seziyorum, daha önce öğrendiğim bilgiler de böyle söylüyor bana. Burada Kök Çakrası var. (Root Chakra). Bu sizin bu dünyaya temellenmenizi, güven hissinizi, Tanrı’ya, yaşama ne kadar güvenle baktığınızı, ayaklarınızın yere ne kadar sağlam ve güvenle basabildiğini etkileyen çakra. Konunun tam uzmanı olmadan benim sınırlı bilgimle verebildiğim açıklama bu. Diyeceğim, Cennetin Zemin Katı da bununla uyumlu bir benzetme. Yani zemin katı bulmuşum gibi hissediyorum. Buradan sonra yukarı gidip gitmemek artık benim seçimim ve bunun farkındayım. Ayaklarım sağlam bir temele basıyor. Karmaşalar yaşasam da en azından ayaklarım sağlam yerde durmayı bildiklerinden savrulsam bile bunu hatırlayabileceğimi hissediyorum. Tabii iyice abartırsam uzun süre nefsimin peşinden gidersem bu hali unutabilirim. Bu yaşamda muhtemelen unutmam ama, çünkü artık anılar çok belirgin bir şekilde zihnimde. Ama abartıp, ölüp gider ve bir sonraki yaşama bu karmaşa ile doğarsam o yaşamda hiç hatırlamayabilirim sefil olabilirim bir süre.

Bir sonraki yaşam? Yabancı mı geliyor? Boşver o zaman.. O kısmı es geç.. Ben sana ulaşmaya çalışıyorum ama olabildiğine serbest de ifade ediyorum kendimi.

Peki Cennetin Zemin Katına nasıl ulaşabiliriz? Öncelikle bunu hedef edinmenize gerek yok.. Siz kendi kalbinizden gelen, vicdanınızdan gelen doğrunun peşinden gidin. Zaten herkesin içinde bu rehberlik var. En derin arzumuz zaten Tanrı’yı bulmak, onu tanımak, onunla bütünleşmek, bütün evrenle beraber ona dönmek, en sonunda da O’nda kaybolmak, bir bakıma O olmak. Ama birey olarak değil Evren olarak, tüm varlıklar aydınlandığındaki son tecrübeden bahsediyorum. Evrenin amacına ulaştığındaki son bütünsel aydınlanmadan. Açıkçası bu konu hakkında sınırlı (tecrübesel) bilgim var. Ama bu fikrimi yazmak istedim. Şimdi benim yapmaya çalıştığım, bundan önce bireysel aydınlanmaya odaklanmak, ve bunu yaparken etrafımdaki ruhlara, Evrenin erişebildiğim ve bana erişebilen kısmına da aydınlanma yolunda destek olmak. Yani Evren nihai amaca yürürken ben de bu nihai amaç içerisinde rolümü oynamış oluyor, kendimi gerçekleştirmiş oluyor ve sizlere ve diğer varlıklara da bu konuda destek olmuş oluyorum, sizlerden ve diğer varlıklardan destek de alarak bu yolda.

Dolayısıyla, aslında içinizden gelen en derin isteğe odaklanın, en yüksek doğrunuza odaklanın. Boşverin Cennetin Zemin Katını, veya Cenneti.. Siz Tanrı’ya odaklanın, Sevgiye odaklanın, bu kelimeler sizde neye işaret ediyorsa ona odaklanın, ben sadece parmağımla kendi yaşadığım tecrübeye işaret ediyorum, bu sizde neye karşılık geliyor.. veya ne arıyorsunuz? Bunları bulmak veya bulmamak, veya tamamen bambaşka şeylerle uğraşmak hep sizin seçimleriniz olacak..

Peki o başlığı niye attım? Açıkçası tam olarak bilmiyorum. Ama bir kez bir konuyu açtın mı, sorular hep uyanmaya başlar. Ve uyanabilecek sorulardan birisi de buydu. O soruyu cevaplamaya çalışırken konuyu daha derinlemesine aydınlatmaya çalıştım.

Şimdi.. Ben kendi yolumda giderken hep böyle ayaklarım yere basarak ilerlemedim tabii ki.. Çok bocaladım, çok zor zamanlardan geçtim. Şimdi biraz da bunlardan bahsedeyim.

Son bir seneden önce.. yaklaşık 4 senelik dönemde, bir arayış ve ruhsal konulardaki bilgileri dış kaynaklardan öğrenme modundaydım. Aynı zamanda da arzularımı tam olarak kontrol edemez, ve onların epey bir kontrolünde idim ama bunu kimseye zarar vermeden kendi dünyamda, korunaklı bir ortamda yaşıyordum. Tabii ki bu ideal bir insan modeli değildi.. İnsanlar bu tarz halleri acayip keskin bir şekilde yargılayacak şekilde koşullanmışlardır. Ama ben bu hale girmeden önce çok disiplinli birisiydim ve elimden geleni sonuna kadar yapmış olarak, tüm gücümle de doğrunun peşinde koşmuş olarak ama bana yüklenen, bu toplumda yaşarken edinmiş olduğum kişilik ve değer yargılarının bazıları hakkında ve o ana kadar geliştirmiş olduğum hayat görüşümün beni nihai mutluluğa ulaştırma ihtimali konusunda çok ciddi hayal kırıklığına uğramış bir şekilde girdim o döneme. Tabii her zaman dik bir tarafım vardı, kendine egosal anlamda güvenen. Bu olumsuz bir şey değildi.. Bu yönüm hem köstek oldu bana hem de öğrenmemi körükledi.. Ne kastediyorum? Bu dönemlerden önce çok zeki, başarılı bir öğrenciydim. Fizik gücüm de çok üst safhadaydı. Hayatta ciddi bir başarısızlık geçirmemiştim. Elimden geleni yapmaya çalışan, maksimum efor veren birisiydim. İnandığım doğrular vardı, ve bazı şeyleri ayakta tutmak için azami çaba harcıyordum. Bunun nedeni eğer bunlar yıkılırsa felaket olacağına dair inançlarla bezenmiştim büyürken. Buna dini inanç sistemlerini de dahil edebilirsiniz. Yani toplum içinde yaşayan kabuğunu henüz kırmamış standart bir insan, değişimden, yeniliklerden niye korkar? Herşeyini kaybetmekten niye korkar? Mesela bir politikacı iktidarı kaybetmekten niye korkar ve bunu niye sonuna kadar ertelemeye veya durdurmaya çalışır? Niye Filistin Filistin olmaktan İsrail İsrail olmaktan bir türlü vazgeçemez? Birbirlerini kırıp geçirirler, eziyet devam eder ama insanlar egolarından, özellikle egolarının çekirdekleşmiş bir yönünden çok zor vazgeçerler.

Ben, bundan vazgeçmeye yolculuğum içinde niyetlenmiştim. Nedeni, bunun beni sınırladığının farkına varmıştım. İnanç sistemleri diyordum o zamanlarda. İçimde taşıdığın bazı inançların beni hayatımda sınırladığının (dini inancı, imanı kastetmiyorum burda, bizde inanç deyince akla bu da gelebiliyor) farkına varmaya başlamıştım. Yani isteklerime ve hedeflerime ulaşamıyordum, birçok şeyi erteliyordum. Kendi içimde hep bir iç savaş ve çekişme yaşıyordum. Ve bunun içsel kalıplarla, zihinsel kalıplarla, batılıların dediği gibi inançlarla, çekirdek inançlarla alakası olduğunu anlamıştım. Ayrıca doğruyu, hakikati, hep işin daha derinini bulmaya çalışan bir yönüm vardı. Bu yön bende hep ağır basmıştır. Hayatım içinde çeşitli kimliklere, kalıplara girmiş ve bunların içinden her insan gibi geçmiş olmuşluğumla beraber, bu yönüm hep benimle gelmiştir. İşte bu yönüm, yani içimdeki hakikati bulma arzusu, o zamanlar buna Allah’ın istediklerini yapma da diyordum bir dönemde. Yani işe o içimi kemiren arayış arzusu.. egomun çekirdeğini kırmama yol açacak araştırma ve iç sorgulamada beni sürükleyen kısmım olmuştur.

Ve bahsettiğim yaklaşık 4 senelik hedonist arayıcı moduna da bir kırılma anından sonra girdim. Egomun çekirdeği yaşadığım yaşam zorlukları ve benim gerçek arayışında değişime açık olmam ve elimden geleni yapmam nedeniyle bir aşırı zorlanma anında kırılmaya uğradı. Bundan sonra bu çekirdeği temel alan tüm kişilik bir çöküşe geçti. İşte bu nedenle korunaklı bir ortamda arayışa ve kontrolden çıkmış olan çekirdekte bastırılmış olan arzuları entegre etmeye, bunları bilinçaltından bilinçli hale çıkarmaya, yani bir arınma sürecinden geçmeye ihtiyaç duydum. Ve evren de bana bunu yapmam için destek gönderdi. Ailem ve özellikle kız arkadaşım bu süreçte bana çok destek oldular.

Bu süreçte ruhsal konularda İnternet’ten uzun araştırmalar yaptım. Bu süreçten önce de kişisel gelişimle ilgili düşünsel ve fiziksel boyutta çalışmalarım vardı. Bütün bunlar, çabalarım, doğal gelişim eğrim beni bu 4 senelik döneme soktu. O dönemde de, hem her konuda bilgilerimi geliştirdim, hem de kontrolden çıkmış olan arzuları kontrol altına almayı öğrendim. İçimdeki çocuğu iyileştirdim, reddedilmiş olan yönlerini sevip kabul etmeyi öğrendim. Lapseki’ye geldiğim yaklaşık 1 senelik dönemde de bunun artçılları devam etti. Bu dönemde de çok derin duygusal sıkıntılar yaşadım. Ama artık son aşamaya gitmek için gereken öğretiyi öğrenmiştim. Bir bakıma temel zorluklardan birisini aşmıştım. Bundan sonrası emeğe bakıyordu. Şu son zamanlarda da bu emekler sonuç vermeye başladı ve kalbim açılmaya başladı. İçimden akan sevgi onu insanlarla paylaşmaya itmeye başlamıştı beni. Ve yıllar boyunca topladığım tüm bilgiler hızla parmaklarımdan dökülmeye başladı. Tabii paylaşımın ne olduğunu öğrenmem aşama aşama oldu.. ama suyun akışı bir anda hızlanmaya başladı. Özellikle dün ve bugün epey bir yazdım. İnsanların da bunlardan faydalandığını görüyorum.. Hayırlısı olsun diyorum herşeyin.. Hakikati bulmak, kendimi gerçekleştirmek ve bunu paylaşmak ve insanlara destek olma arzum var. Ama nefsim de tamamen yok olmuş değil. O yüzden beni kafanızda bir misyoner olarak sabitlemenizi istemem. Sadece çaba gösteren ve toplayabildiklerini paylaşmaya çalışan, nefsi de olan bir insanım ben, nasıl göreceğiniz tabii size kalmış..

Biliyorum ve seziyorum ki, bu kadar yazdığım zaman kaçınılmaz olarak benim hakkımda çok şey de gün yüzüne çıkmış oluyor, herkese açık hale gelmiş oluyor. Ama bu, umuyorum ve inanıyorum ki benzer yolda ilerlemeye çalışan insanlara benzersiz bir perspektif sunacak ve seçimlerine göre onlara faydalı olma potansiyeli taşıyacaktır. Oh be diyorum. Yazacağım varmış. Şimdi yemeği tencereden kavanoza boşaltıp, içine biraz kendi hazırladığım yoğurttan da katıp, hayvanlara gitme zamanı. 16 Temmuz 2015 17:21.

20:04 Döndük.. Babam da dün buraların cennet gibi yerler olduğunu söylemişti. Bugün sütü köpeğimiz Tyson ve misafir arkadaş köpek Ceylan aynı kaptan içtiler. Kap yoktu. Bu sefer Ceylan Tyson’u ısırmaya çalışmadı. Onlar da öğreniyorlar galiba. Ya da son günlerde iyi beslendiler.. sevgi gördüler.. Her durumda hayvanların durumu çok iyiydi.. Eve geldim.. biraz akordiyon çalmak istiyorum. Ama merkezimi kaybetmeden. Biraz da sahilde yürümek istiyorum. Halen hiçbirşey yemedim ve karnım acıkmadı. 20:06. Yazıyı gözden geçirdim, aklıma birşey geldi. İmla hatalarını giderdim, çok ufak bir düzeltme yaptım. 20:30.

21:59 Evden çıkmadan iki avuç kiraz, bir orta boy şeftali yedim. Bedenim yemem gerektiğinin sinyalini gönderiyordu ve gerçekten ihtiyaç olduğunu sezdim ve yedim. Ondan sonra badem yemek istedim, ama tereddüt ettim. Bir kaç tane olabilir diye bir düşünce geçti kafamdan. Toplamda 7 tane yedim. Yapmaya çalıştığım, nefsimle değil, kalbimle karar almak herşeyde. Daha doğrusu kalbimin yönlendirmesi ile hareket etmek. Belki de ikisi aynı şeydir. Yani şimdi o bademleri yemem hayırlı olacak mı olmayacak mı o an o bile önem kazanıyor. Neden mi? Çok ince bir durum var burada. Şimdi eğer o kararı örneğin nefsimle alıp bir sürü yemiş olsaydım, sonrasında nefsimin bir arzusu daha gelecekti. Ona da uyduk diyelim, bir daha bir daha. Ben buna merkezden dışarı spirallenme adını takıyorum şu an. Orjinal bir terim olmayabilir. Ruhsal Kalbe odaklanıp, Üst Bilincin yönlendirmesi ile yaşamayı öğrendikçe, o bizi en hayırlı olacak tecrübelere yönelttiğinden, mesela bu badem meselesinde olduğu gibi, tam yetecek kadar yemiş oldum ve bedenin yeme alışkanlığı ve arınması için ideal bir miktar yemiş oldum. Eğer daha keskin meditasyon yapsaydım gün içinde belki bu kadar bile yemeye ihtiyaç duymayacaktım çünkü meditasyon sırasında belli bir aşamadan sonra insanın varlığı enerji ile dolmaya başlıyor. Bu enerji yaşam enerjisi ve yemek yeme ihtiyacını azaltıyor. Bu yüzden bu paragrafta ve yazılarda ne kadar yediğimi detay olarak yazıyorum. Eğer yazıyı bir dizi olarak devam ettirebilirsem, İnternet’teki bir site aracılığıyla besin değeri hesabını falan da makalelerin altlarına koyacağım. Buradan normalin çok altında kalori ile yaşamın idame ettirilebileceğine bir örnek teşkil edebilir. Bir süredir az kalori ile yaşadığımı gözlemliyorum ve böyle bir takip yapmak istemiştim, kafamdan geçmişti. Yarı bilimsel olacak, tam herşey çok hassas hesaplanmayacak. Ama yüzde elli hata payı bile olsa hesaplarımda, yine de yaklaşık bir fikir verecektir. Bilim dünyasını ikna etme amaçlı değil, okuyucularda bir fikir uyanması için ve aynı zamanda kendim de merak ettiğim için yapacağım bunu. Bugün şimdiki sınavım günü güzel bir meditasyonla kapamak. Oldukça sağlıklı, dingin ve merkezlenmiş hissediyorum. Ama çok da enerjik değilim çünkü sanırım halen vücutta bir temizlenme oluyor, ve vücut bu yeni şimdilik fruiteryen gözüken beslenme tarzına uyum sağlıyor. Bakalım nasıl gelişecek olaylar. Son not olarak oldukça uyanığım ve hiç uykum yok. 16 Temmuz 2015, 22:11.