Yazıyı okumadan önce eğer henüz yapmadıysanız bu yazıya bir kez göz atmanızı öneririm.
 

Güzel başlık değil mi? Şimdi.. Yavaş yavaş ısıtılan kurbağa sendromuna yakalanmış olduğum için makaleyi şu an yazamayacağım. Önce meditasyon yapmam lazım ve uykum var. Yatakta yatarken meditasyon yaparak kurbağa modundan çıkacağım. Eğer başarırsam enerjimi toplayıp dinginleştikten sonra şimdi niyetini koyduğum bu yazıyı hayata geçirebileceğim. İlginç bir deneme yazısı olacağa benziyor. Haydin görüşürüz. 14 Temmuz 2015, 22:50 Not: Ertesi günden önce yazmam çok zor, muhtemelen yarın başlarım.

Sabah oldu. Saat 7:05. Az önce kalktım. Zihnim dün gece son derece aktif ve karmaşıktı. Gün içinde sabah bir elma sonraları dondurma, keçi peyniri, keçi sütü, 1 mısır, komşunun hediye ettiği tatlıdan ve ufak açmadan, zeytinyağı, ekmek ve babamın kendine aldığı börekten biraz yemiş/içmiştim. Zihnim tam bir çorbaya dönmüştü. Facebook’tan da bir kaç saat gönderileri takip ettim ara ara. Gece yatarken merkezime odaklanma çabası içinde uykuya daldım ve gece boyunca az miktarda ve ara ara bilinçli olabildiğim zamanlarda da bu çaba zayıf bir şekilde devam etti. Geri kalan zaman tam uyku zamanı idi tabii. Uyandıktan sonra yatakta oturdum ve merkezlenme çabamı devam ettirdim. Burnum akıyordu ve hala biraz akıyor. Ve kafam hala bulanık. Şimdii.. karmaşık zihinden dingin zihine doğru aşama aşama giderken bir miktar yazayım dedim ondan yazdım. Devam edeceğim sonra. 15 Temmuz 2015, 07:10

Oturarak meditasyon yaptım. (Ruhsal Kalp Meditasyonu) Kucağımdaki yavru kedi ve babam dikkatimi ara ara dağıttı ama gerekli çabayı verdim. Zihnim biraz daha berrak şimdi. Biraz uzanıp meditasyona devam edeceğim. Aklımdan şu da geçti meditasyon sırasında. Geleceğin en önemli önleyici ve tedavi edici tıp pratikleri arasında meditasyon  (veya hakkıyla kılınan namaz) ve oruç olacak. Şimdi buna yoga benzeri hareketleri de ekliyorum. Sonra açacağım bunu. 15 Haziran 2015, 07:45

Vay canına, saat 9:03 olmuş. Bir 10 dakika falan kedinin mamasıyla ilgilendikten sonra demek ki yaklaşık 1 saat meditasyon yapmışım oturarak. Şu an zihnim epey dinginleşti. Meditasyon sırasında bu yazıyı bir yazı dizisinin ilk yazısı olacak şekilde bir yazı dizisi oluşturmayı istemeye başladım. Yazı dizisinin adını Aydınlanmaya Doğru koysam mı? Aklımdan buna benzer birşeyler geçti meditasyon sırasında. Şimdi ben aydınlanma çabası konusunda bir kaç kilometrelik koşular yapabiliyorken on kilometrelik bir koşu denemesinde bulunacağım. Benzetme olarak bunun maratonu var (40 küsur km) ve ultra maratonu (150kmden fazla) var. Yani şu anki seviyemi bir üst noktaya taşıma çabası içerisindeyken sizinle gelişimimdeki tecrübelerimi paylaşmak istiyorum. Bazı endişelerim de var, acaba bunu bir ay kadar devam ettirebilir miyim? Aklımdan bir ay kadar elimden geleni yapıp tecrübelerimi sizlerle paylaşmak geldi. Kendimi kahretmeyeceğim ama ve belki herşeyi paylaşamayabilirim, ama yüreğim yettiğince paylaşacağım.

Cennetin Zemin Katı derken neyi kastettim? Veya Yavaş yavaş Isıtılan Kurbağa Sendromu Derken? Şimdi bir yürüyüşe ve biraz kendime özgün yogadan ve oradan buradan aldığım hareketleri içeren bir spor yapmak için dışarı çıkıyorum. Ondan sonra tekrar meditasyon yapıp yazıya devam edeceğim. Bunları da o zaman daha net anlatırım. Yine zihnim bulanmaya başladı biraz. Henüz tam dinginleşemedim. Normaldir. Devam edeceğim. 15 Temmuz 2015 9:11.

10:48 Sahilde yürüyüş, spor ve meditasyondan döndüm. Yatakta biraz oturarak meditasyon yaptım. Henüz birşey yemedim ve içmedim bugün. Oruç tutmak istedim bir süre. Ama su içsem mi diye düşünüyorum çünkü vücut susadı. Bir miktar uzanıp uyumak istiyorum. Bir yorgunluk atma ve resetleme gerçekleşiyor sanırım. 15 Temmuz 2015 10:50

12:44: 1 saat kadar uzandım ve 1 saat kadar da oturarak meditasyon yaptım. Uzanırken de meditasyon halinde olmaya, Ruhsal Kalbe odaklanmaya çalıştım. Şimdi dingin hissediyorum. Aklımdan bir çok düşünce geçti meditasyon yaparken. Yazdığım yazıyla ilgili de. Onları pek hatırlamıyorum. Çünkü dikkatimi Ruhsal Kalbe odaklamak için emek sarfediyordum. Yazı yazma vaktim geldiğinde ne yazacaksam o an içimden akacaktı çünkü.

Şimdi o vakit geldi. Cennetin Zemin katı derken şunu kastediyorum. Benim hissiyatıma ve tecrübeme göre bu dünyada insan Cennetvari tecrübeler yaşayabilir. Mesela şimdi baş parmağımı bir yavru kedi ısırıyor. Ne diyordum. Evet, cennet öldükten sonra gidilen bir yer olmak zorunda değil bana göre. Çünkü bir ruhun şu anki tecrübesi için bir sınır yoktur. Ben de sanki Cennetin zemin katında gibi hissediyorum, nedeni Tanrı’nın sevgisini odaklandığımda içimde hissedebilmeye başlıyorum. Her ne kadar nefsim genelde dingin olmasa da ve dikkatimi çok dağıtsa da, eğer odaklanırsam aynen şu anda bu yazıdaki yazdığım tecrübelerde olduğu gibi kademe kademe dinginleşiyor ve huzur buluyorum. Hayatımın amacını gerçekleştiriyormuşum hissinde oluyorum. Hayatım anlamlı oluyor ama bu anlamın kökeni kalbimin derinliklerinden geliyor. Burası zemin kat, çünkü hala bir çok nefsani arzu var gelip giden ve dikkatimi dağıtan. Ama şunu hissediyorum ki en derin arzularımız zaten gerçekleşiyor bu dünyada. Allah ne istersek onu veriyor bize ama yüzeydeki isteklerimizi değil, en derindeki isteklerimiz öncelikli olarak veriyor. Cennet’te bu değil mi zaten? Her istediğin olacak denen yer değil mi? Benim de her istediğim oluyor şu an bunu biliyorum. Üst katlarda ne var, tam bilmiyorum ama en üst katlarda artık nefsin devreden çıkmaya başlayıp tamamen Yaradan ile birlikte bir bütün olarak hissederek yaşamanın olduğunu biliyorum. Şimdi kapının yakınlarındayım. Eğer Yaradan’a odaklanmayı bırakıp, bunun için emek vermeyi bırakıp nefsime odaklanmaya başlarsam bir süre sonra kapıdan çıkacağımı ve yakınlarda bulunan cehennemin kapısından gireceğimi biliyorum. Aslında çok bilimsel bir olgu bu. Tanrı bize ne istersek onu veriyor. Şimdi ben Tanrı’yı istiyorum, Tanrı’nın sevgisini istiyorum ve buna odaklanıyorum ve bu hemen verilmeye başlıyor bana. Bunu bıraktığımda ve Tanrı’nın sevgisinin koşullu olduğuna inanmış olduğum nefsani kalıplara odaklanmaya başladığımda, bu sevgiyi koşullu olarak tecrübe ediyorum, yani bazen mutlu olup hemen geçeceğini bildiğim anlık arzuların peşinden koşup bazen de mutsuz oluyorum çünkü her zaman bu arzuları tatmin edecek koşullar oluşmuyor. Daha derin gerçekler de var, onlar devreye giriyor. Örneğin nefsi tatmin ediyorsun ama enerjin bitiyor. Bu sisteme de sen girmeyi seçmişsin daha evvelinden hiçbirşey zorla yapılmıyor sana ama enerjin bitiyor, ve doğrudan Tanrı’nın sevgisinin koşulsuzluğunu yaşamayı tercih etmediğinde, kendini verdiğin koşullar neyse o koşullar gerçekleştiğinde bir miktar enerji bulabiliyorsun, gerçekleşmediğinde de güçsüz düşüyorsun. Söylediğim gibi bu mekanizma sana zorla yaşattırılmıyor. Tüm bunu kendi içinde bir şekilde ya sen yaratmışsın, ya da böyle korumalı bir mekanizmanın içine girmeyi sen seçmişsin. Koruma derken neyi kastediyorum? Mesela tamamen bir canavar olup halen her an mutlu olman mümkün değildir. Mutlaka kendini sabote edersin, çünkü asıl arzun Tanrı’yı bulmak ve tanımaktır ve tüm evrenin de bulmasına/tanımasına yardım etmektir. Canavar ve yok edici bir varlık eğer hep mutlu olabilseydi, tüm evreni yok ederdi o mutluluktan aldığı güçle. Buna izin vermek evrenin planı değil görünüşe göre. Evren de biziz zaten. Neyse bu konulara daha gireriz.

Yavaş yavaş Isıtılan Kurbağa Sendromu’ndan da bahsedecektim. Bunu büyük ihtimal duymuşsunuzdur. Bir kurbağayı bir tencere suyun içine atıp yavaş yavaş ısıtırsanız oradan çıkmayı akıl edemeyip mayışıp en sonunda haşlanana kadar tencereden çıkmadığı gözlemlenmiştir. Ama aniden sıcak suya atılırsa hemen dışarı zıpladığı da gözlenmiştir. Şimdi nefsin etkisi de böyledir. Nefsin isteklerine Tanrı’ya odaklanmayı bırakıp uymaya başlarsanız, yani bir başka deyişle vicdanen doğru bildiğinizi göz ardı edip bilinçsiz yaşamaya başlarsanız, kademe kademe suyunuz ısınmaya başlar. Zihninizde bir bulut oluşmaya başlar, çünkü enerjiniz nefsin isteklerine gitmeye başlar; yani size beslediği düşünceler, hayaller, arzular, duygular neyse onlara odaklandıkça, ve dışarıdaki insanların da aynı şekilde düşünce, duygu, ve benzeri ürettikleri şeylere odaklandıkça, bedensel olarak da aldığınız besinler, soluduğunuz hava, içinde bulunduğunuz ortam da bunlara bağlı olarak değiştikçe, gerçekliğiniz değişmeye başlar. Bunun bir yansıması olarak zihninizde, duygularınızda ve bedeninizde daimilik arz eden bir gürültü, bir hareketlilik oluşur. Bilinçsiz ya da çok az bilinçli yaşayan, yani çoğu zaman uyurgezer benzeri bir modda yaşayan kişiler, bu zihinsel hayal aleminin penceresinden hayatı tecrübe ederler. Buna nefs veya ego da diyebilirsiniz. Nefs/ego’nun içsel dinginliğinizi ne kadar perdelediği, sizin ona zaman içinde ne kadar enerji vermiş olduğunuza yani an itibarıyla ne kadar devinim kazanmış olduğuna bağlıdır. Yavaş yavaş ısıtılan kurbağa sendromu dediğim şey de, nefsine uzun zamandır enerji aktarmış olan ve maneviyatına bunu dinginleştirecek seviyede odaklanmamış olan bir kişinin tecrübe ettiği mayhoş, uyuşmuş nefsin etkisine girmiş bir yaşam halidir.

Dün zihnim büyük ölçüde yediğim şekerli ve bana o kadar yaramayan abur cubur besinlerden (yazının başında yazdım bunları), ve bir kaç gün süresince meditasyona pek önem vermemiş olmamdan, yani inceden kendimi ısıtılan kurbağa moduna sokmuş olduğumdan akşam itibarıyla kazan gibi oldu. Bu yazının başında yazdığım kafa karışıklığı haline geldim. Bunun önemli bir kısmını yediğim bana dokunan besinler yapıyordu ama Internetten haberdi, Facebooktan iletiydi gibi şeylere de epey bir odaklanmıştım gün boyunca. Tamamen kendimi kaybetmiş bir durumda değildim. Arka planda devam eden farkındalık hali, odağımın en azından bir kısmını burada tuttuğumu gösteriyordu. Bu sayede de akşam ısıtılmakta olan kurbağa haline gelmiş olduğumu farkettim ve artık dur demeye karar verdim.

Dur desem ne olacaktı ki? Alternatif bir güzellik yaratabilecekmiydim hayatta? Evet, bunu hissedebiliyordum. Çünkü böyle bir güzellik yaratmak için nereye odaklanmam gerektiğini ve ne istemem gerektiğini biliyordum. Zaten gönlümden geçen de buydu. Tanrı’ya odaklanmak ve Tanrı’yı istemek.

Tanrı’yı bir klişe olarak görmeyin. Hakikaten evrendeki en güzel tecrübelerin kaynağı Yaradan’dır. Bunun başka türlü olması beklenebilir mi? Tabii ki diğer tüm tecrübelerin kaynağı da odur. Ama benim yapmaya çalıştığım, yaratılışın ötesindeki Yaradan’a odaklanmak, böylece Yaratılış içerisinde, herşeyin nedenini giderek daha keşfederek, giderek daha bilinç ve uyanıklık kazanarak, yani aslında bir çok dinin cennet tecrübeleri olarak ifade ettiği tecrübeleri yaşamak. Bunları yaşarken odaklandığınız sevgi zaten içinizden çıkmak, taşmak ve paylaşılmak istiyor. Bencilce yaşamıyorsunuz bu duyguları belli bir aşamadan sonra. Çünkü evrenin kendisi de bu sevgiyi hissediyor ve Tanrı çok boyutlu bu evrenin tümünü bir bütün olarak yaratıyor. Ruhumuz bunun bir parçası. Bedenimiz, duygularımız ve zihnimiz de bu boyutlardan bir kısmında yer alarak bir parçası olarak tezahür ediyor evrenin. Ruhumuz da Tanrı ile bir evrende mümkün olan tecrübeleri kendi özgür iradesi ile gezerek ve bu sırada evreni değiştirerek Tanrı’yı keşfediyor. Tanrı ile beraber bir yaratım faaliyetinde bulunuyor. Tanrı Ruhumuz olarak evreni yaratıyor ve tüm ruhlar olarak. Ama en tepede, en üst düzeyde herşeyi tek olarak yaratıyor. Biz de dolayısıyla ondan ayrık bir varlık değiliz.

Yavaş Yavaş Isıtılan Kurbağa Sendromu da bir Ruhun geçici olarak yarattığı gerçekliğin mutlak gerçeklik olduğu yanılsamasına kapılması ve bunun içinde ılık ılık bir uyuşmuşluk tecrübesi yaşaması. Ne zaman ki Ruh uyanmaya ve Tanrı’ya yönelmeye karar verirse, kurbağa su ne kadar sıcak olursa olsun, bacaklarında güç toplamaya başlıyor ve bir süre sonra pıt diye zıplayıp kazandan çıkabiliyor. Bunu yapamadan bu ömrü tamamlayan bir çok Ruh olmuştur. Ama kurbağa ömür dolsa da Tanrı’ya odaklanmaya karar verdiğinde sıcak suyla dolu tencereden dışarı sıçramanın fırsatını yakalayabilecektir. Bu Cehennemde bir süre yandıktan sonra Cennete girebileceği söylenen Ruhların halidir. Yani bu dünyada da yanabilirsiniz Cehennemde ve bu dünyada yanmanız bittikten sonra da Cennete girebilirsiniz. Veya ömrünüz tamamlandıktan sonra da bu aşamaları yaşayabilirsiniz, ölüm sonraki gerçekliğiniz artık nasıl şekillenecekse. Bununla şimdi ilgilenmiyorum. Bu dünyada ne yapabileceğimizle ilgilenelim diyorum bu yazıyı yazarken, çünkü şu an yaşıyoruz.

Evet merkezlenmemi biraz kaybetmeye başladım. Biraz meditasyon yapıp, hayvanlara yemek hazırlayıp onları tarlada beslemek için evden çıkacağım. Sonra da dönüp tekrar meditasyona oturup bu yazıya devam edeceğim. İnşallah. Bunu yapabilirsem benim için de önemli bir aşama olmuş olacak. Çünkü genelde bu uyanma eforunu gün boyunca devam ettirmemiştim bu güne kadar. Ama bugün inşallah yapacağım. Yapmak istiyorum. 15 Temmuz 2015 1:31.

18:52 Tarladan döndüm. Babamla tarlaya gittik, yolda birkaç kilometre de tempolu koştum. Henüz birşey yemedim ve içmedim bugün. Zihnim durgun. Biraz susuzluk hissediyorum. Geldiğimde eve meditasyona oturdum. Kedi ayaklarımı ısırıp dikkatimi dağıttı biraz. Şimdi bu yazıyı yazarken Ruhsal Kalbe odaklanmaya çalışıyorum. Arada gözlerimi kapıyorum ve duruyorum. Açıkçası ne yazacağımı bilmiyorum şimdi ve önümüzdeki günlerde. Bir tek bildiğim bu odağı devam ettirmek için gayret safretmek istediğim, ve eğer ettirirsem ortaya ne çıkarsa çıksın amacıma ulaşmış olacağım. Biraz daha meditasyon yapacağım oturup. 15 Temmuz 2015 18:57

19:32 Meditasyonun yoğunluğu sonlara doğru azaldı. Susuzluk devam ediyordu. Bir miktar içmeye karar verdim. Aniden tamamen kesmek istemedim. Vücuda bir miktar temizlik yapma ve alışma zamanı tanımak için belki de.. Halen Ruhsal Kalbe odaklanıyorum. Gözlerimi ara ara kapatıyorum. Babamın açtığı radyo dikkatimi çekiyor. Kimse dinlemiyordu, kalktım kapattım. Yaklaşık 19:40 da yatağa yattım.

21:13: Uzanarak meditasyona devam ettim. Dikkatim ara ara düşüncelere dağıldı ama her seferinde odağımı merkeze aldım. Ruhsal Kalbe. Herhangi bir açlık hissetmiyorum. Yolda gördüğüm bir arkadaşıma iftardan sonra büyük ihtimal uğrayacağıma söz vermiştim. Ona gideyim. 15 Temmuz 2015 21:15.

10:28 Arkadaşımla karşılaşmadım ama başka bir tanıdığımın yanında oturdum. Uzunca bir süre sıkıntılarını anlattı. Ruhsal Kalbe odaklanarak dinledim. En sonunda insanlarla sıkıntılarını paylaştığında rahatladığını söyledi ve helalleşip ayrıldık. Çok uzunca bir süredir hayatının keder ile geçtiğini ve epey sıkıntıda olduğunu anlattı bana. Hemen hemen hiçbirşey söylemedim. Sadece sevgiye odaklanmaya çalıştım. Çünkü sıkıntısının geçmesi için onun da bu enerjiyi hissetmek için boşluğa,yere ihtiyacı vardı. Sadece dinleyerek ve sevgi hissederek ona yer açtım. Bazen aklıma tavsiye gelse de geçmişte yaptığım gibi araya girmedim bu sefer. Çünkü tavsiyelerden güçlü olan sevgi enerjisi vardı. Tavsiyeler yersizdir demiyorum ama bazen en iyi tavsiye sevgi göstermektir, çünkü karşıdaki şahsın dertlerinin geçmesi için de kendisinin sevgiyi bulması gerekmektedir.. ve farkında olmasa da karşısında bir örnek onun sevgiyi keşfetmesi için ona gösterilmektedir..

Şimdi sakinim, ve zihnim dingin. Dünden kalma yediklerimin etkisi olarak burnum biraz daha aktı ve bir kaç kere daha hapşırdım, biraz balgam attım. Ama sistem oldukça temizlendi. Son yıllarda giderek daha temiz beslenmeye başlamıştım, ara sıra abur cubur yeme alışkanlığım devam etse de.. Bu yüzden son zamanlarda yediğim abur cuburlar hemen ertesi bir kaç gün içinde vücuttan atılıyor. Eğer abartmazsam tabii, son zamanlarda abartmıyorum. Söyleyeceğim, bugün sadece su içtiğim oruçlu bir gün oldu, ve zihnimin dingin olmasında onun da etkisinin var olduğunu düşünüyorum ve hissediyorum.

Bugünkü yazıyı kapatayım artık. Ve yazıya bir de giriş ekleyeyim, tanıtıcı olarak. Sonraki günlerde inşallah bu yazıları devam ettiririm. Vazgeçtim, yazının başındaki metin yeterince iyi tanıtıyor. Ama başlığa Aydınlanmaya Doğru: önekini ekledim. İyi geceler.