Yazıyı okumadan önce eğer henüz yapmadıysanız bu yazıya bir kez göz atmanızı öneririm.
 

Tam olarak içimden geleni yazabilmek. Bugün bununla alakalı güzel bir video izledim. Henüz bitmedi video. İkisini de sevdiğim öğretmen kategorisine sokabileceğim serpilmekte olan iki ruh sohbet ediyor videoda. Birisini yeni tanıdım, Ralph Smart, diğerini bir süredir takip ediyorum: Teal Swan.

Videonun linki de bu: https://www.youtube.com/watch?v=1WgjDKrb_-g

Videoda epey bir dürüstük veya olduğun gibi görünme/göründüğün gibi olma (authenticity) üzerine konuşuyorlardı.

Bugünlerde Türkçe’de yazmak için neden ilham gelmediği üzerine düşünüyordum. Belki de karakterimin Türkçe kısmını henüz tam olarak entegre etmediğimi düşünüyorum. Ve aslında bu yazılarla beraber, halka da açılarak ama asıl olarak kendimi olduğum gibi kendime sergileyerek ve severek, Türkçe kısımları da entegre etmiş olacağımı düşünüyorum. Belki de bir miktar reddedilme çekincesi olabilir Türkçe yazıların gecikmesi. Düşünsene.. işin başından beri zaten binbir tane özelliğimiz yetiştiğimiz toplumda reddedilmiş baskılanmış. Kendini olduğun gibi ifade etmişsin, binbir kere ordan burdan red yemişsin, yargılanmışsın, açıktan veya kapalı olarak. Zaten bir süre sonra o kadar rutin hale gelmiş ki, sen de boyun eğmişsin, uyum sağlama adı altında yarı ölü bir şekilde yaşamışsın, en azından bir kısmın hep uykuda, yarı ölü kalmış. Çünkü uyandırsan red yiyorsun, ve bu redle nasıl başa çıkacağını bilmiyorsun.

Ama ben artık nasıl başa çıkacağımı biliyorum, o yüzden uyandırmaya başlayacağım.

Nasıl mı başa çıkıyorum:  Kalbimizin bulunduğu bölgede daha net hissedilen bir sevgi enerjisi var. Hemen gözleri çevirmeyin. Var işte. Nasıl keşfediliyor peki bu enerji? Bu size kalmış ama bir yöntem, doğrudan bu bölgeye odaklanmak ve bu enerjiyi keşfetmeye niyetlenmek. Hakikati yani. Kimisi için Tanrı da denebilir. Kimisi Allah der, kimisi sevgi der, kimisi huzur der. Kimisi hayatın anlamı der. Bunu tabii ki kendi bildiğiniz, seçtiğiniz şekilde arayın bence, ama ben nasıl yapıyorum, onu paylaşmak istedim, ilgi duyanlar, faydalananlar olabilir. Doğrudan sevgi enerjisinin insan varlığımıza giriş yaptığını öğrenmiş olduğum Ruhsal Kalbe odaklanıyorum. Göğsün bulunduğu bölgede ama fiziksel bedende değil, daha derinde bir merkez. Bunu hissetmek için gerçeğe ulaşmaya, sevgiyi hissetmeye, Tanrı’yı bulmaya, hakikati görmeye artık adını siz kendiniz nasıl koyarsanız, en derin arzunuz neyse buna odaklanmak gerekiyor. Eğer dikkatinizi toplayamıyorsanız, hmmmm ne yapmanız lazım. Dur bakayım. Ben ne yapmıştım? Öncelikle doğal olarak iç rehberliğiniz sizi hangi aktiviteye yöneltiyorsa onu yapın. Nefsiniz demiyorum. Kalbiniz. Ya da vicdanınız diyebilirsiniz. Hayata dikkatle bakın, farkındalık halinde yaşayın. Hakikati arayın. Vaktiniz geldiyse, kalbe doğal olarak yönleniyor ama epey de aksi yönde direnç hissediyor olacağınızı tahmin ediyorum. Direnç olacaktır, normaldir, direnç olduğu gerçeğiyle boğuşmanıza, bunun olmaması gerektiği düşüncesine odaklanıp kendinizle savaşmanıza gerek yok. Doğrudan hakikate odaklanmaya çalışın.

Bazı öğretilerde şimdide kalmanız, bazı öğretilerde farkındalık halinde yaşamanız söylenir. Benim söyleyeceğim, uyanık olun, yüzleşin. Uykuya dalacaksınız yine alışkanlıktan, çok büyük ihtimalle, çünkü geçmişten gelen zihinsel bir deviniminiz var.  Uykudan kastım zihinsel/duygusal aktiviteniz bir anda durmayacak, siz hakikate odaklanmaya çalıştığınızda hemen bu düşüncelerin duyguların devinimin farkına varacaksınız. Otomatik olan, içinde seyrettiğiniz kişiliğe bir bakıma etrafından onu kapsayarak bakmaya başlayacaksınız. Dikkatinizin dağıldığını farkedeceksiniz, yine bu düşüncelere duygulara çekildiğini farkedeceksiniz. Normal, olağan bir süreç bu. Sizi uyandıran şey, her seferinde bunu farkettiğinizde tekrar uyanık kalmaya çalışmak, farkında kalmaya çalışmak, bildiğiniz en iyi şekilde hakikati bulmaya odaklanmaktır. Doğrudan Ruhsal Kalbe odaklanmak, yerini başta bulamasanız da sizi eninde sonunda oraya götürecektir. Ateist de olsanız bu böyle olacaktır. Önemli olan sizin hakikati aramanızdır. Dindar olanlar Tanrı’ya odaklansın, Allah’a odaklansın, ki o nerede ki? Heryerde değil mi? Ama bir de hiçbiryerde değil mi? Öze odaklanın. Yaratılışın ötesine odaklanın. Yaratılış da Tanrı’dır ama Tanrı’nın içinde yer alan yaratılmış bir kısımdır. Tanrı bunu istediği an yok edebilir, ve var olmaya devam edecektir O. Nerede olduğunu hissediyorsanız oraya odaklanın. Eğer heryere odaklandınız gene bulamadıysanız o zaman yerlerin ötesinde, kendi içinize odaklanın. Hangi aşamadaysanız oraya odaklanın. İçinizde zaten buna dair rehberlik var. Bu yazıya nasıl geldiniz ki? Rastlantı mı acaba? Cevap vermek gerekmiyor bu soruya..

Ateistseniz… düşüncelere odaklanmaya alışmış bir insan olduğunuzu varsayalım. Duyguları da hissediyorsunuzdur ara ara. Ben diyorum ki düşünce sistemleri ve felsefe kafa bölgesinde algıladığımız zihinde cereyan eder. Ama biz odağımızı başka yerlere yöneltebiliyoruz. Dolayısıyla, ateist bir insan da, odağını örneğin kalp bölgesine odaklayarak çok farklı tecrübelerin olabileceğini bizzat tecrübe ile keşfedebilecektir. Yani illa ki Tanrı’ya inanmanız gerekmiyor. Ama açık zihinli olup araştırmaya hakikati bulmaya istekli olmanız gerekir, dinlerin hoşunuza gitmeyen Tanrı’sından öte, hakiki Tanrı’yı inançların ötesindeki varoluşun içindeki asıl sebebi bizzat tecrübe ile bulmaktan bahsediyorum. Tartışmasız kendiniz bulabilirsiniz bunu, bundan bahsediyorum. O yüzden ateist olmaya devam ederken hakikate yönelmek mümkündür, sizin özgür iradenizle yapacağınız seçimlere, niyetinize ve dikkatinizi nereye yönelttiğinize bağlıdır. Neden bahsediyor bu diyenler için bir eklenti.. örneğin ders çalışırken kafa dağıtmak için birşeyler yaptığınız olmadı mı? İşte orada odağınızı başka bir yere koymuş oldunuz.. Bu şekilde odağımızı istediğimiz yere yöneltme kapasitesine sahibiz ama bu yaptıkça/kullandıkça daha iyi anlaşılan bir meleke.

Evet.. red ile nasıl başa çıkıyorum? Sevgiye odaklanarak.

Red umrumda olmuyor bu şekilde, çünkü her türlü reddin ötesinde ben huzur hissedebiliyorum. Kendime, dolayısıyla evrene güvenebiliyorum. İkisi aynı şey aslında. Bunu zamanla açacağım.

Sevgi diyelim. Ve bu keşfetmesi herkesin kendine kalmış bir şeydir. Ama benim yazdıklarım, sizin içinizde birşeyler olduğunu size hatırlatmaya yöneliktir. Ama bu yazıdan ne alacağınız tamamen sizin seçimlerinize ve karakterinize bağlıdır. Ama öncelikle şu anda yaptığınız, şu anlarda yapmakta olduğunuz seçimlere. Karakteriniz de böyle oluştu zaten.

Bu yazı herşeyi açıklamıyor. Binbir soru uyanabilir. Ve onların cevaplarını aramak yanıtlamak isteyebilirsiniz. Kimisi kıl olabilir. Hepsi süper benim için. Yeter ki bir hareketlenme olsun.

Sevgiler.

Not: Olduğun gibi görünme/göründüğün gibi olma konusunda mesafe almaya çalışıyorum. Bütün bu yazdıklarım sonunda aslında hakikatte en derinlere ulaşıp, bu söylediğimi başarma, nefsini arındırma üzerine. Bunu yaparken yolda paylaşımlarda bulunmamın vaktinin geldiğini hissettiğimden de bu blogu oluşturdum ve bu yazıları yazıyorum. Ama henüz sonda değilim, içimden geldiği şekilde yolda ilerliyorum, bunu tekrar belirtmek istedim. Tabii ki tembellik de ediyorum her zaman bunla uğraşmıyorum. Ama uğraştıkça da açılıyor. Bak ne güzel bir blog yazısı çıktı, orjinal.