Yazıyı okumadan önce eğer henüz yapmadıysanız bu yazıya bir kez göz atmanızı öneririm.
 

Kolları sıvıyorum yazıyı yazmak için. Az önce kumsaldan geldim. Omuzumda taşıdığım kedim ve benimle tasmasız gelen köpeğimle uzun bir yürüyüşe çıktık. Kumsalın şu anda kapalı olan belediye tesisleri kısmında tenha bir bölgede içimden geldiğince egzersiz yaptım. Zaman içinde, yıllar içinde çeşitli sporlardan topladığım, değiştirdiğim, kendime uyarladığım çeşitli hareketler.. Kendo, karate, yoga ve diğer yaptığım kültür fizik gibi sporların doğaçlama bir birleşimi.. Kendimi zorlamaktansa içten gelen bir egzersizdi. Kedi ve köpek de gayet güzel bu Kasım gününde güneş ve kumda takılma fırsatı buldular.

Eve geldim. Bankadaki eksiye düşmüş bakiyemin farkındaydım. Upwork.com dan freelance olarak iş tekliflerime olumlu yanıt gelmemişti ve bir kısmı da olumsuzdu. Doğrusunu söylemek gerekirse çeviri işleri beni pek motive etmiyordu ama yaratıcılığımı kullanabileceğimi hissettiğim işlere teklifler vermiştim. Yapabileceğimi, içimden geleceğini hissettiğim bazı işler. Ama yine de ideal olmadığının farkına vardım bu akşam bu yaklaşımın.

Neden bahsediyorum? Anlatacağım bunu, açacağım. Şimdi bir şekilde hayatımı kazanmam lazım bu dünyada, idealde insanlara hizmet ederek, yapılabilecek en güzel işleri yaparak. Hayat bana bir ay kadar önce ziraat teknikeri bir arkadaşla marul, ıspanak, maydanoz, roka, soğan, sarımsak ektirdi. Doğal tarım için de 4-5 dönümlük bir araziye korunga, beyaz yonca, tirfil, arı otu gibi tohumlardan attım. Bu arazide bir meyvelik yapmak istiyorum. Şimdi marullar büyüyor, ıspanaklar çimlenmeye başladı vs vs. Ama bunlar bana huzur veya mutluluğu doğrudan veren şey değil. Tekniker olan o arkadaşa da aynen bunu söyledim bir keresinde. Tarımın insana huzur veren şey olmadığı ile ilgili bir yorum yapmıştım. Demek istediğim, tarlada çalışırken bir insan son derece huzursuz olup canı da sıkılabilir. Ama çok mutlu ve huzurlu da olabilir. O da kendi işi olduğundan, uzmanlığı olduğundan, benim ne demek istediğimi anladı. Önemli olan ne peki? Hayatımızı kazanmak, hayatta kalmak, geçinmek mi hayat sadece? Öyle ise sürekli marul, ıspanak falan yetiştirip tamamen hayatta kalma odaklı bir yaşam kurmak beni tatmin ederdi. Ama etmiyor işte.

Mesela geçen sarımsakları tek tek gömerken çapa yapıyordum. Çapa yaparken, sarımsağı gömebileceğim yumuşak bir alan yaratmak amacımdı. Ama sıra sıra giderken, karşıma otlar geliyordu, şimdi bu sarımsağı dikeceğim, ama o otu da öldüreceğim aynı anda çapa yaptığım için. Bu çelişkiyi farkettim. Sıkıldım sarımsak dikmekten. Durdum ve kalan tohumları çantama atıp eve döndüm.

Upwork.com da para kazanmak amacıyla işlere bakıyordum. Orada da şunu farkettim. Şimdi insanlar kendi arzuları doğrultusunda işler üretiyorlar ve ben de o işlerden yaptıklarım olunca bana $ simgeli dijital paralardan veriyorlar. Ben de o parayı bankadan çekip gidip pazardan kendime ve hayvanlara yiyecek alıyorum. Ama örneğin teklif verdiğim aşağıdaki işlerden bazıları, nedense tam olarak hayat amacımı gerçekleştirme hissi vermiyorlardı bana, her ne kadar yaratıcılığımı ve becerilerimi bir miktar hayata geçiriyor olsam da:

Mobile App Translation – Turkish (312387011) (Mobil uygulamanın Türkçeye çevrilmesi)

Marketing Associate (312007575) (Pazarlama yardımcısı)

Writing multiple choice questions for teaching project (312006232) (Bir eğitim projesi için çoktan seçmeli soru hazırlama)

Giving feedback on a game development related project (312003489) (Oyun geliştirme ile ilgili bir proje için geri besleme sağlama)

Bu nedenle anahtar kelimeleri kullanarak iş arama ve mevcut işleri gözden geçirirken birden durdum ve bu makaleyi yazmaya karar verdim.

Niye yazıyorum bu makaleyi? Asıl önemli olana işaret etmek için, çünkü onun şu anda belli bir ölçüde farkına varmış bir haldeyim.

Asıl önemli olan mutluluk enerjisi ile, huzurla yaşayabilmek benim için bu hayatta, ve insanlara da bunu aktarabilmek. Aslında biliyorum, ben ne kadar bunu yakalarsam o kadar da aktarabiliyorum insanlara. Bu makale doğrudan bunun yansıması zaten.

Sabah 9 gibi uyandım ama bir kaç küçük görüşmeden, ufak bir şeyler atıştırdıktan sonra, 3 saati geçik bir süre yatakta oturdum ve Ruhsal Kalbe odaklandım. Vücudumuza sevgi enerjisinin aktığı, insan sisteminin en derin enerji merkezi. Ne diyorsun sen birader şimdi diyenler olacak. Ama size tam gerçeği aktarmam lazım ki, neden bahsettiğimi daha iyi anlayın.

Meditasyon sırasında sevgi enerjisini içimde hissediyordum. Bu enerji beni omurilik eksenimde kah cevirip kah da hareket ettiriyordu. Şimdi bunlar benim tecrübelerim, aynı sizde olmak zorunda diye anlatmıyorum bunu. Yataktan 1:30 falan gibi epey bir merkezlenmiş, epey bir dingin, enerjik olarak, içimde bir enerji doluluğu hissederek kalktım. Huzurluydum işte, şüphe falan yoktu. Buradan sonra bir arkadaşımla küçük bir işimi halledip, hayvanları da besleyip kumsala gitmiştim.

Çoğu insan mutlu olmadıkları işlerine giderken ben mutlu olduğum bir şeyi yapıyordum. Yoksa yanlış mı yapıyordum? 🙂 Yoksa ben de sevmediğim şeyler yapıp, hayata katlanmam gereken kalıplara mı girmeliydim?

Tanrı’ya şükrediyorum şu anda bana huzur ve mutluluk veriyor. Sınavlarım devam ediyor, nefsim aktif, dünyevi arzularım da var, ama bir yandan da Tanrı’ya yönelme arzum da var. Nefsimin bazı kısımlarını tam bırakamıyorum ama Ruhsal Kalbe odaklanarak yaşayıp, içime akan sevgi enerjisinde giderek daha merkezlenip, kalan sınavlarımı da, öğrenmem gereken şeyleri de yaşamak istiyorum.

Şimdi geldim akşam eve.. Ne yapayım? Para ekside.. Upwork’den para mı kasayım. Ama projeler sarmıyor. Benim gerçekten sevdiğim şey bu değil ki? Ben şimdi sevmediğim bu işleri yapsam dünyada da insanların sevmedikleri işleri yaptığı bir gerçekliğe enerji vermiş olmam mı? Oysa ki mesela ideal denilebilecek bir dünyada herkes ama herkes sevdiği işi, bir huzur ve mutluluk halinde yapıyor, korkmadan, güvenle, Tanrı’nın içinde onunla bir olduğunu kendi bilincinin diliyle az veya çok farkında olarak, ruhsal gelişimini, yaratımını, Tanrı’nın onu yaratmasını idrak ediyor olmaz mı?

O zaman ben de sevdiğim işi yapayım, daha doğrusu sevgiye odaklanayım ve içimden gelen olsun, onu durdurmayayım. Şu anda da içimden size bu hissiyatı aktarmak geliyor. Belki, bu makaleyi okuyan bazılarınız, sevdikleri, doğru olduğunu içten içe hissettikleri, onlara dışarıdan empoze edilen değil, kendileri içlerinde, vicdanlarında, kalplerinin derinliklerinde bildikleri yolda yürümeye başlamak, yürüyorlarsa bunu neden yaptıklarını daha iyi anlamak için bir destek bulabilirler.

Yani ne istiyorsunuz en derinde okuyucularım? Bir sorun bunu kendinize, ve dinleyin gönlünüzü.. Göğsünüzün merkezine odaklanın, içeride ne duyumsuyorsunuz? Kendinize bir an güvenin, sizin içinizde Tanrı’nın yarattığı sevgi var, nüveniz, özünüz zaten neyin güzel ve hayırlı olduğunu her an size söylüyor.. Ama belki de siz çokça başka yerlere odaklanıyordunuz uzunca bir süredir.. Bu yüzden belki bu sessiz rehberliği duyumsamayı unuttunuz az yada çokça..

Ne olursanız olun yine gelin.. Gönlünüze gelin.. Çünkü zaten hepimiz oradayız hep beraber.. Gelin gönlünüze, Ruhsal Kalbinizi keşfedin.. Tanrı’ya odaklanın. Kelimeler yabancı mı geldi? Huzura odaklanın, Sevgiye odaklanın, o sizi arındırmaya başlayacak.. Mutlu etmeye başlayacak.. İçinizdeki üzüntüleri, bastırdığınız enerjileri çözüme kavuşturacak, içinizden aynı burnunuz akar, balgam çıkarır, öksürür gibi bunları atmaya başlayacaksınız.

Diyeceğim, mutlu adam ne yapar? Gönlünden, kalbinin derinliklerinden gelen ne ise, içinden, canından ne gelirse onu yapar. Ve o iyidir, hayırlıdır. Tanrı evreni mükemmel yaratmaktadır, siz de özünüzde olan bu iyiliğin farkına varmayı arzular ve bu yönde odaklanırsanız, size istediğiniz verilecektir.

Mutlu bir dünya, cennet bir dünya, mutlu olan insanlar, hayvanlar ve canlılar tarafından meydana getirilir. Bu mutluluk da ruhun derinliklerinde başlar ve dünya bunun etrafında şekillenir. Önce herşey niyetten başlar, ve niyet eğer gerçek ve samimi ise o niyet zaten Tanrı’nın arzusudur. Sizin en samimi niyetiniz = Zaten Tanrı’nın da arzuladığı şeydir. Bu yüzden gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Allah’ın emridir.

Mutlu olmaktan çekinmeyin. Dünya’nın bu aralar buna ihtiyacı var. Aslında belki de her zaman var. Evet, sana, sana ve sana. Sizlere ihtiyacı var dünyanın. Mutluluğu içinizde bulup dünyaya getirecek olan sizlersiniz, bizleriz sevgili okuyucular. Hiç değiştirmeden ve okumadan aynen yayınlıyorum. Sevgiyle.

Güncelleme:

Az sonra Dwarf Fortress oynayacağım. Çok eğleniyorum bu oyunu oynarken. Bu kadar. 🙂

Bir ek daha: Yazılarıma derin bir uyanış yaşayana kadar ara vermiştim. O da ne ise artık 🙂 Ama uyandım mı uyanmadım mı siz karar verin artık da bu yazıyı göndermek içinden geldi, faydasına da inancım tam, o yüzden şutu çekiyorum ve güncelle tuşuna basıyorum. 🙂

Ve bir ek daha: Peki ya samimi olmayan niyetlerimiz Tanrı’nın arzusu değil midir yani? Onlar da Tanrı’nın arzusu ile vardırlar, ancak Tanrı onların gerçekleşmesine izin vermez sadece. Neden mi? Adı üstünde, samimi değillerdir de ondan. Yani onların bir yandan olmasını istersiniz, bir yandan da olmayacağını çok da iyi bilirsiniz, veya anlarsınız kendi içinize bakarsanız yeterince. Çünkü içten içe aslında istemiyorsunuzdur onların olmasını. Herşeyi Tanrı yaratır, sizin samimi olan ve olmayan niyetleriniz de dahil. O zaman siz Tanrı’dan ayrık/gayrı olduğunuzu mu zannediyorsunuz? Bu zanın insandan tamamen kalkması bugüne kadar öğrendiğim kadarıyla aydınlanma tecrübesidir. An be an teslim olmak da hayatın Tanrı’nın iradesi ile yaratıldığı gerçeğini bizzat yaşamaktır, herşey bir bütün ve mükemmel olarak tezahür eder, bunun giderek farkına varır an be an teslim olan insan.