Yazıyı okumadan önce eğer henüz yapmadıysanız bu yazıya bir kez göz atmanızı öneririm.
 

“Arayanlar bulamaz ama bulanlar arayanlardır” Bayezid Bistâmî (r.a.)

Bu sözü biliyordum. Hazine arayan bir ahbabım vardı. Onun için ben de içimden gelerek bir söz üretmiştim, bu sözün bir versiyonu hafızamda olarak, yani aslında sanırım Leman benzeri bir dergiden gördüğüm ve hakkında bu söz dışında hiç ama hiçbirşey bilmediğim Bayezid Bistâmî (r.a.) dan esinlenmiş olarak:

“Aramayan bulamaz, arayan sonunda bulur ama umduğu yerde değil.” sözünü bir sohbet sırasında arkadaşıma söyledim.

O hazine arıyordu o günlerde, ben de Dwarf Fortress isimli bir oyun vardır PC’de, dünyadaki en karmaşık oyunlar arasında herhalde ilk 10’a girer. O oyunda ben de hayali hazineler peşinde koşturuyordum dwarflarımı. İnsan hani bilir ya aslında aradığının o olmadığını ama sırf alışkanlıktan ve manevi merkeziyeti o an itibarıyla kaybetmişlikten yine de kendini durduramaz ve eski alışkanlıkları canlanır. Zihin mutluluğu aramak için uğraşır durur sen kalbindeki mutluluğa odaklanmayı bıraktığında. Eskiden ruhun bilmediklerini öğrenme aşamasında mutluluk duyduğu bir ana takılır, o anı veya bir türevini tekrar yaratarak veya o anla ilgili henüz tatmin olmamış bir arzusunu tatmin etme yolları hayal ederek avunmaya çalışır zihin. Bilgisayar oyunları da benim çocukluğumda kendimi açmamda geliştirmemde çok etkisi olmuştur. O yüzden manevi merkezimi kaybettiğimde kaçış yollarımdan birisidir bilgisayar oyunları.

Hm. Şimdi Witcher 3 çıkmıştı oynayamadım, bilgisayarımı aşmış Witcher 3. Fallout 4 de çıkacakmış. Ama en son Dwarf Fortress’ta kişisel bir fantastik sanat eseri olarak inşa ettiğim kalemde dwarflar ortalıkta takılıp gezinirken, artık oyundan aldığım geçici mutluluğun sonlanmakta olduğunu hissetmeye başlamıştım. Oyunda belli bir derinliğin altını kazmaya başladığınızda Hell diye bir şey oluyormuş, artık şu Hell’i yani cehennemi de görelim, o kadar senedir uğraştı bu dwarflar, o kadar metal zırh ve silah yaptılar, ordugahlarında antrenman yaptılar, artık cehennemin dibini de görsünler de kurtulalım dedim 🙂 kazdım kazdım, bir sonuca ulaşamadım.

Evet, bir de Mount and Blade Bannerlord var çıkacak. Sanıyorum bahsettiğim üç oyunun da tadına bakmak isteyeceğim. Ama ne kadar kapılırım ve bir gönül değil kaçış meselesi olur, bugüne kadar öğrendiğim kadarıyla benim gönlümde kalma çabama bağlı olacak neler olacağı.. Tabi Tanrı benim için bir ders hazırlıyorsa bilemem, sonuçta herşeyi o yaratmıyor mu?

Diyeceğim, özetle o arkadaş dağda taşta şifreler üzerinden hazine arayıp duruyor ve bulamıyordu. Ama arıyordu sonuçta. O hazinenin ona mutluluk getireceğine inanıyordu. Ama ben de biliyordum ki, yıllar geçip uğraşacak ve benim dwarf fortressta hızlandırılmış olarak yaşadığım şekilde o da mutluluğu bulamayacaktı o hazine arayışında. Ama bulacağı şey şu olacaktı muhtemelen. Bir hayal kırıklığı ve devamında arayışına devam ederse, mutluluğun Tanrı’dan geldiğini gönlünden geldiğini, sevgi, merhamet olduğunu, geçici dünyevi tecrübeleri bu sevgi ile karıştıran insanın mutluluğun dünyevi nesnenin tecrübe edilmesinden geldiğini sanması, ama hakikatin aslında kaynağın Tanrı’da olması, gönlün derinliklerinden bu aleme akması heryeri kaplaması olduğunu bulacağı, yani umduğu yerde bulamayacağı ama sonunda bulacağı olduğunu o söze sığdırdım sohbetimizde..

“Aramayan bulamaz, arayan sonunda bulur ama umduğu yerde değil.” Erdal Bora, Bayezid Bistâmî (r.a.)’dan esinlenerek.