Yazıyı okumadan önce eğer henüz yapmadıysanız bu yazıya bir kez göz atmanızı öneririm.
 

“Kriz anındaki farkındalığınız”.. dedi Merud.. “bu, içsel tecrübenizi aslen belirleyendir.. ya da herşey yolunda göründüğündeki farkındalığınız..”

Merud, Dünya’dan kurtarılan gruplardan birisine eğitim veriyordu.. 70’inde görünüyordu, ama 224 yaşındaydı. Dünya dilini hatırlayan ve düzgün konuşan ilk yerleşimcilerdendi.

Dünyalı grup gergin bir enerji yayıyordu, dışarıdan sakin görünseler de Dünya’da çok ciddi olayların olduğu ve bunun izlerini taşıdıkları hissedilebiliyordu. Bu genç grubu ACC’nin kültürüne hazırlamaya destek olmakla görevliydi Merud.

“Mars’a ilk yerleşmemiz Dünya’ya bir alternatif arayan bir vizyonerin çabaları ile hız kazandı. Mars’a on yıllara yayılmış yolculuklarla gönderilen 3600 kişi orada alternatif bir tekno uygarlığı ayağa kaldırmaya çalışırken, Dünya’da Büyük Savaş patlak verdi. Uzun süredir biriken enerjiyi bilinçli yönetmemesinin sonucu olarak insanlık bazı çekirdek dersleri kan ve ateş ile almaya başladı. Uzayda ulusların uydulara ve istasyonlara yaptıkları karşılıklı saldırılar ve savaştaki dezavantajlı olanların gönderdiği milyonlarca minik yörünge mayını ile oluşan zincirleme çarpışmalar sonucunda Dünya yörüngesi yüzyıllar boyunca kullanılamayacak şekilde uzay çöpleriyle kirlendi. Ve Dünya’nın Mars kolonisi ile ulaşımsal bağlantısı koptu.”

Merud sınıftaki öğrencileri gözden geçirdi. Yirmili ve otuzlu yaşlardaki bu gençler hayatları boyunca nükleer kirlilik yaşayan gezegende yaşam mücadelesi vermişlerdi. Yörüngeyi temizleme çabaları sonuç vermeye başladığında az sayıdaki insan nüfusu ölmekte olan Dünya’dan gruplar halinde kurtarılmaya başlanmıştı. Mars Kolonisi, Alpha Centauri Sistemi’ndeki yeni keşfedilen Alpha Centauri C gezegeninin yaşam için müsait olduğunu keşfedip tüm gücünü buraya taşınmak için kullanmıştı. Şimdi ACC’ye gelinmesinden 120 yıl sonra Dünya’ya artık yardım edilebilecekti. Ama Dünya ölüyordu.. çünkü savaş sırasında büyük nükleer patlamalar olmuştu ve bu, ekosistemde insanların yaşamı açısından geri dönülemez bir döngü başlatmıştı. Şimdilik yapılabilecek şey, kabuklarına çekilmiş insanlardan, halen zor da olsa hayatta kalabilen hayvanlardan ve diğer türlerden kurtarılabilecek olanları kurtarmaktı.

Merud’un görevi, ACC’nin ulaştığı yeni farkındalığı Dünya’dan kurtarılarak getirilen insan gruplarına aktarma konusunda çalışmaktı.

Merud, tarihi bir miktar daha özetledikten sonra devam etti: “ACC’ye ilk geldiğimizde Dünya’da yaptığımız hataların bilincinde olarak geldik. Burada uygarlığımızın ilk günlerinden beri temel aldığımız tek bir şey var.”

Öğrenciler Merud’un sessiz kaldığına şahit oldular. Uzun bir sessizlik oldu ve bazı öğrencilerde sabırsız kıpırdanmalar da oluyordu. Ama ACC’nin nasıl bir yer olduğunu onlar da duymuşlardı ve Merud’un ne yaptığının giderek daha çok farkına varmaya başladılar. Sınıfı bir huzur ve sessizlik kapladı. Öğrencilerin yaydığı gergin enerji sakinleşmeye başladı.

Merud devam etti. “İşte henüz buna uyanamamıştık. Dünya’yı hepimiz kendi kafamıza göre şekle sokmaya çalışıyorduk.. ama henüz buna yeteri kadar uyanamamıştık. Şu an zihninizde bir çok düşünce var biliyorum. Ama bu beni anlamanıza engel değil. Önce Farkındalık olun.. ve tüm herşeyin içinizde olmasına izin verin. Siz onlar değilsiniz.. Siz Farkındalıksınız.. “

ACC’ye ilk gelen 100 kişilik gruptan sadece 15’i hayatta kalabilmişti. Bu 15 kişi, en dirayetli ve dayanıklı olanlardı. Yaşam destek sistemlerini oturtana ve beslenme kaynaklarını oluşturana dek hayatta kalmayı başardılar. Ölenler daha çok ACC’nin beklenmedik sıcaklık değişimleri ve rüzgarları sırasındaki aksaklıklarda ve yiyecek sıkıntısından hayatlarını kaybettiler. Neden öldüğü tam anlaşılamayanlar da oldu. Hayatta kalabilen bu 15 kişi ACC’yi Mars’taki koloniden geleceklerin yaşayabileceği bir yer haline getirmeyi başardı. Kullandıkları robot teknojojisi ile gezegenin kaynaklarını kullanmaya başlayıp çok sayıda robot ve yeni kalacak yerler inşa ettiler, yiyecek üretimini ve stoğunu arttırdılar, enerji üretimini otomatiğe bağladılar. Alpha Centauri’nin çift yıldızlarından aldıkları enerji de uygarlığın tüm ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu. Gezegenin insan için çok müsait olmayan atmosferini kimyasal süreç robotları yardımıyla daha uygun hale getirmeye başladılar.

ACC sağlam temeller üzerinde gelişmeye başlamıştı. İnsanlar asıl varlıklarının farkında olarak hareket ediyorlardı. Yardımlaşma ve birlikte hareket etme doğaldı çünkü bencilliğin dayandığı cehalet artık büyük ölçüde ortadan kalkmıştı. İnsanlar özleri ile bağlantının farkında bir haldeydiler. Dünya Uygarlığı Büyük Savaş’ta harap oldu ise de, insanlığın ruhsal gelişimi hız kazanmıştı ve bu yıkım sırasında hayatta kalanlardan artık bu bilgiyi tüm yaşamlarına yayıp içselleştirebilecek bir grup oluşmuştu. Bu 15 kişiden çoğu böyle insanlardı ve Mars’tan gelen tüm yerleşimcileri eğittiler. Böyle başlayp geçen 120 yıllık süre içerisinde ACC’de 13 milyon kişilik bir uygarlık oluşmuştu.

Merud dedi ki: “ACC’ye ikinci grup geldiğinde önce bir dengesizlik oluştu. Kalacakları yerler hazırdı, yiyecekler ve kullanacakları enerji de. Ama gelenler tam olarak hazır değildiler. Birçoğu ciddi bir varoluşsal krizden geçti. Ama bu beklenen bir şeydi, bunun farkında olanlar onları eğittiler. İkinci grup da gelişimlerini ilerlettiklerinde artık ACC uygarlığının temelleri sağlam olarak atılmıştı. Bu süreçte hayatta kalmak için herşeyleri olsa da intihar edenler ya da birbirlerini öldürenler bile oldu. Bilinçaltlarındaki mutluluğu haketmediklerine dair inançlara takıldılar, ve mutluluklarına direnç gösterdiler. Ama diğerlerinin de desteğiyle büyük çoğunluğu bunu aştı. Çünkü verdikleri tüm emekler sonucunda artık bunu anlayabilecek ve kendi içlerinde bulabilecek seviyeye gelmişlerdi. Yaşadıkları güçlük geçmişlerinden taşıdıkları insanlığın bilincindeki karanlık kalmış noktaların aydınlanma süreciydi. Dünya’daki savaşın çıkması da bu sürecin parçasıydı zaten.

“Peki şimdi ne olacak” dedi, gözlerindeki canlılıkla diğer öğrenciler arasından seçilebilen siyah saçlı bir genç. Merud elindeki kumandanın düğmesine bastı ve kubbe sınıfın dışarıya açılan geniş camını korumakta olan dış kapak yukarıya doğru açıldı. Öğrenciler ACC Hub Şehri’ni seyre daldılar. Çoğu robotlar tarafından inşa edilmiş kübik ve yarı küresel küçük ve büyük binalar içten dışa genişleyen halkalar şeklinde seçilebilen çember yollarla birbirine bağlıydı ve aralarına serpiştirilmiş yıldız paneli tarlalarının siyah-mor karışımı yansımaları bulundukları yüksek rakımda bulunan Hub Eğitim Merkezi’nden görünüyordu. Tüm yollar ACC Hub’ın merkezindeki mimarileri daha çok çeşitlilik gösteren yüksek binalarda birleşiyordu.

“Şimdi bu oluyor işte” dedi Merud.. Huzur ve yaşam sevinci Merud’da tüm varlığıyla ifade ediliyordu. “Burada gördüğünüz sadece geçici bir görüntü.. içinizde hissettiğiniz neyse sizin buraya katkınız o yönde olacak.. Buna uyanın.. ne olması gerekiyorsa öyle olacak.. bugüne kadar da öyle oldu. Savaşlar da barışlar da.. insanlık alması gereken dersleri ala ala bugüne kadar geldi. Artık kendimizi çok daha iyi tanıyoruz. Geçmişimize şükranla bakıyoruz. Geleceğimizden de bir korkumuz yok. Çünkü biliyoruz ki, herşey içimizde gerçekten istediğimiz şekilde gerçekleşiyor, bütünün iradesi ne ise o oluyor, ve biz de O’yuz zaten. Bizim tek yaptığımız giderek bunun farkına varmak, başka birşey değil. Farkındalık haline geçince, herşey içimizde bir bütün olarak şekilden şekile girmeye devam ediyor, ve biz giderek derinleşen bir mutluluk hali ve artan bir bilgelikle uygarlık olarak geleceğimize yürüyoruz. Şimdi sizi içimize alıyoruz, zaten hep beraberdik ama bu dünyada da birlikte yaşayacağız artık. Uygarlığımız sadece bu düzenli şehirden ibaret değil. İç alemlerde de çok şey keşfettik. Gördüğünüz sadece fiziksel kısım. Önünüzdeki yaşamınızda bunları içinizden geldiği şekilde keşfedebilirsiniz. İçimizden sizlere rehberlik etmek için gönüllü olan çok sayıda insan var. Bizler sizi koşulsuz olarak seviyoruz ve bu enerjiyi sizle de paylaşabilmek için sizi onayınızla buraya getirdik.”

Max, içinde rahat bir pozisyonda oturduğu sanal gerçeklik kapsülünün kapağını kaldırdı. Telefonuna baktı, tarih 17 Mart 2038’di. Simülasyon ilginç ve güzeldi. Kendisini o sınıftaymış gibi hissetmişti, neredeyse tamamen gerçek olduğuna inanmaya başlamıştı. Ama simülasyonun sonuna geldiğinde ekrandaki uyarı ona gerçek dünyaya dönmesi gerektiğini hatırlatmıştı. Max, insanlığın böyle bir geleceğe yürüme olasılığını düşük gördü bir an. Olasılıklardan bir tanesini öngören bir senaryoydu bu sadece. İnsanlığın uzak bir gezegende hayatına devam etmesi ya da bu dünyada ve güneş sisteminde uzun yüzyıllar gelişimini sürdürmesi.. hangisinin olduğu önemli değildi aslında.. Önemli olan.. tüm bunların özündeki gerçekti.. İnsanlar bunu bulduklarında hayatları cennete dönüyordu.. Dünya yok olsa da olmasa da.

Tarlada küçük bir kulübe, kendi ihtiyacına az çok yetecek kadar erzak, bir kaç hayvan.. ve böyle evlerden oluşan bir köy. Elbette böyle bir yerde yaşanabilirdi. Ya da ACC gezegenindeki düzenli, robot destekli şehir.. böyle bir yerde de yaşanabilirdi. İki gerçekliği de cehenneme doğru götürmek, acılarla doldurmak, bunlardaki insan yaşamını yok etmek ya da süründürmek mümkündü. İçindeki insanlar cahil olursa bir köy de olsa, ileri teknoloji bir şehir de olsa, hırslarıyla buraları karıştırmaları ve acıyla doldurmaları matematiksel olarak tahmin edilebilir ya da beklenebilir bir sonuçtu. Ama köyden de başlasa, bir insan özüyle bir şekilde hareket ettiğinde.. etrafındaki dünya köy de olsa fantastik bilim kurgu bir şehir de.. bu farkındalıktaki insanlardan oluşan bir uygarlık cenneti yaşayacaktı..

Yeni ve sağlıklı bir yaşam için başlangıç dünyayı önce istediğin şekle sokmaya çalışmakla değil.. önce özündeki mutluluğu keşfetmekle olmalıydı.. Çünkü mutluluk dünyanın şeklinden değil, özdeki halin tecrübe edilmesinden geliyordu.. şekillerden bağımsız olan hal. Şimdi’de bu hale odaklanmak, bu hali giderek daha çok dinginlikte ve derinlikte farketmeye götüren yoldu; Dünya hangi yöne giderse gitsin..

Peki neden cahillik vardı o zaman? Eğer öğrenmek varsa cahillik de olmak zorundadır.. Yaşam olabilmesi için, bir keşif olabilmesi için, keşfedilebilecek bir yaratılış olabilmesi için, bilmemekten bilmeye de bir yolculuk imkanı olması lazım.. Bu nedenle cehalet de mükemmeldir aslında.. yaptığımız hatalar da.. savaşlar da, acılar da .. eğer hepsini aşmak mümkünse, onlar da mükemmeldir.. yaratılışın engin zenginliğine katkıda bulunurlar. Sonsuz ihtimal içinde onların da yeri vardır.

Bunları düşünen Max, simülasyonun bir sonraki sürümünün çıkıp çıkmayacağını merak etmeye başladı.