Yazıyı okumadan önce eğer henüz yapmadıysanız bu yazıya bir kez göz atmanızı öneririm.
 

Burada Lapseki’de mahallemizde köpek arkadaşlarım var. Beni gördüklerinde gelip kendilerini sevdirmek isterler. Ama bir huyları beni zaman zaman kızdırmıştır. Çamurlu ayaklarını üzerime koymaları.

Bugüne kadar canlarını yakmadan veya korkutmadan çamurlu ayaklarını üstüme koymamalarını hiçbir şekilde öğretemedim. Ve canlarını yakmak veya korkutmak da en son yapmak isteyeceğim şey ama yapmadım da değil bugüne kadar nadir de olsa. Sonrasında da hep pişman oldum.

Siyah bir köpeğim var, ismi Zeytin. Dişi ve bugüne kadar iki kez yavruladı. İlk yavrularından iki tanesi şu anda mahallemizde, bir tanesi de evimde. Yavrular ben ne zaman dışarı çıksam beni görürlerse benimle beraber geliyorlar, Lapseki’de beraber yürüyoruz. Marketin, adliyenin, belediyenin nereye girersem oranın önünde beni bekliyorlar. Çıkınca yine beraber dönüyoruz mahalleye. Genelde böyle oluyor, bazen yol üzerinde başka köpekler veya çok fazla insan olursa gelmedikleri de oluyor.

Bugün yağmur yağdı ve yerler çamurla kaplandı. Yapışkan ve heryeri kaplayan bir çamur var sokaklarda. Dışarı çıktığımda yine peşime takıldılar ve elimi yalayıp sevdirmeye çalışıyorlardı kendilerini. İkisi de arada ayak koyma denemelerinde bulunuyordu; ben de bir şekilde kendimi uzak tutmayı başararak hızlı hızlı işimi halledeceğim yere yürüyordum. Bankamatikten para çektim ve alışverişe doğru giderken bir tanıdıkla karşılaştık. Durup onunla selamlaşırken köpeklerden erkek olan ısrarla üzerime gelmeye ve zıplayıp ayak koymaya başladı. Hayır bir, hayır iki, hayır üç.. ama dinlemiyor.. eldivenler, üzerim.. çamur oldu. Son zamanlarda yüzleştiğim duygulardan birisi öfke yine açığa çıktı.

Ciddi batırıyor üzerimi.. ve ben bunu kabul etmediğim için öfkeleniyorum. Ama bu aralar epey enerji biriktirmiş olduğumdan, ve öfkelendiğim şey bu tarz basit konular olunca, öfke anlık ve çok yüksek dozajda açığa çıkıyor. Kibritin alevlenmesi gibi bir anda parlıyor.

Bu sefer ciddi bağırdım köpeğe, ama olaylar üç beş saniye içinde gerçekleşiyor.Açığa yüksek miktarda enerji çıktı. Köpek yere oturdu, ve ben tanıdığıma yöneldim.. o anda sakinleştim ve nispeten merkezlenmiş bir şekilde sakin bir şekilde onunla konuşmaya başladım. Hatanın aslında bende olduğunu, hayvanın tabiatına göre davrandığını söyledim, o sırada köpek çamurlu ayaklarını koluma koyarak dikilmişti. Hiç tınlamamamıştı maksimum volumedaki bağırmamı. Pes ettim artık ve tanıdığıma dedim ki.. belki de çamurlu gezmeliyim..

Çok basit bir konu.. açığa çıkan enerji çok yüksek.. ama bir zarar yok.. kabul etmem gereken hayvanın tabiatına göre o ayağı koymak isteyeceği.. ve eğer hayvana bunu izah edemezsem.. ki hayvanlarla o şekilde konuşmayı bilmiyorum.. hayvanın davranışının değişmesi için korkutmak veya acıtmaktan başka bir yol kalmıyor.

Bana kalırsa hayvan haklı zaten.. Tabiatta çamuru kim tınlar ki.. biz insanlar tabiatı kontrol altında tutmaya çalışıyoruz.. tüm stresimiz de galiba bu yüzden.. hayvanlar, hele ki köpekler sırıta sırıta mutlu mutlu oynuyorlar doğal hallerinde. Bizdeki gerginlikten eser yok hayvanlarda.. eğer biz onları sıkıntıya sokmazsak.

Bu çamur olayını da salıcam galiba ama ortada da kısmi çamur adam olarak gezicem böyle giderse.. ya da kızıp kızıp duracam hayvanlara koyma yapma etme diye kasılarak.. Sal kardeşim gitsin, rahat et diyorum kendime şimdi.

Dur bakalım bir de böyle deneyelim..

Öfke enerjisi, bugünlerde öğrendiğim kadarıyla bir tür sürtünme ve açığa çıkan ısı benzeri bir davranış gösteriyor. Kişisel gerçeklik mevcut olanla çatışıyorsa, bir sürtünme ve kıvılcımlanma olabiliyor. Burada açığa çıkan duygunun yoğunluğu depolamış olduğumuz duygusal enerji ile ve bunu ne kadar süre boyunca sürttürdüğümüz ile alakalı. Yani bir zımparayı büyük bir kuvvetle ve sürekli bir şekilde bir yüzeye sürterseniz ortaya büyük ısı çıkabilir.. ama yavaşça ve ara ara sürterseniz çıkan ısının farkına bile varamayabilirsiniz.

Öfke ile ilgili bu modele göre sağlıklı ve enerjik bir insan, enerjisi düşük bir insana göre çok daha fazla şiddette ve süre boyunca öfkelenebilir. Ama öfke sadece depolanmış enerji miktarına bağlı değildir, mevcut algınıza da bağlıdır. Ben sadece bağırdım ve anlık olarak enerji patlaması oldu, ama algım hemen değiştiği ve durumun farkında olduğum için kısa bir sürede sakinleştim. Bir süredir öfke enerjisini anlamaya çalışıyordum zaten, son zamanlarda karşıma çıkan yoğun duygu öfke idi ve farkındalık halinde kalıp, Ruhsal Kalbe ya da bazen nefese odaklanma pratiğim sayesinde bununla ilgili anlayışım gelişiyordu.

Burada Ruhsal Kalbe odaklanma, zihni en etkin bir şekilde rahatlatan temel bir pratiktir. Buradaki İlahi Sevgi enerjisi, biz odaklandığımızda içimize daha gür bir şekilde akar ve zihnimizi rahatlatır, sessizleştirir, duygusal bedenimizdeki duygularımızı sakinleştirir. Bu da fiziksel bedenimizdeki sinirlerimizin ve işleyişin de sükuna geçmesine yol açar.

Aynı şekilde göğsümüzden nefes alış verişimize odaklandığımızda, nefesin içimizden çıkıp girmesinin farkında olduğumuzda da, fizikselden başlayarak bir sakinleşme yaşarız.

Bu sakinleşme olurken aynı anda da farkındalık hali açığa çıkmaktadır.. Meditasyona yeni başlayanlar için, daha çok fiziksel boyuta odaklı oldukları için nefes ideal bir odak noktasıdır. Hocamın bir makalesi, nefesin fizikselden başlayarak duygusal ve zihinsel bedenlerin içinden geçen bir bağ olduğunu söyler. Nefese odaklanma pratiği, zihin, duygular ve bedende sükunu, huzuru, dinginliği getirdiğinden kişi bir süre sonra farkındalık halini tecrübe etmeye başlar. Bu hal doğal haldir, hep vardır zaten; ama günümüzün çok aktif temposundaki insanı için zihin, duygular ve bedendeki hareketlilik bu hali örtmüş durumdadır.

Meditasyonla bir kez farkındalık halini bulmaya başladığınızda, bu halde kalmayı da öğrenmeye başlarsınız. İşte bu haldeyken, hangi duyguyu, düşünceyi veya fiziksel olayı yaşıyorsanız yaşayın, anlayışınız gelişim kaydeder. O anda çok daha iyi farkına varırsınız içsel (en derin enerjiler, daha yüzeydeki düşünceler ve duygu alemi) ve dışsal (5 duyu ile ilişkin tecrübeler) olarak ne olup bittiğinin.

Farkına varmanızla beraber anlayışınız da kendiliğinden gelişir.

Zihin siz bugüne kadar neyi tecrübe etmişseniz, farkındalığınızdan neler geçtiysa o tecrübelere göre bir anlayış geliştirecek, bir algı sahibi olacak şekilde çalışmaktadır. Aynı odada aynı olay olurken bulunan iki kişiden birisi olanları olup bitenin farkında şekilde tecrübe ederken diğerinin dikkati başka bir yerdeyse, olan bitenin farkında olan o odadan orasıyla ilgili daha derin bir anlayışla ayrılacaktır.

Benzer şekilde eğer gün içinde kalbe veya nefese odaklı şekilde farkındalık halinde kalmak için an be an emek verirseniz, zihniniz, duygularınız ve bedeniniz bunu yapmadığınız hale göre çok daha dingin olacağından, olan biten herşey hakkında daha net, daha duru bir tecrübe yaşarsınız, içsel ve dışsal ne olup bitiyorsa bunları daha iyi anlarsınız. Bu da sizi daha hızlı bir şekilde olgunlaştırır.

Burada soru öfke mi çamur mu seçimi değil aslında benim için. Bütün bunlar olurken hayatı anlayabiliyormuyum, anlamak için gerekeni yapıyormuyum bu önemli. Çünkü anlama olması, olgunlaşma olması demek ve olgunlaşan insan kendisini ve başkalarını daha mutlu etmeyi de daha iyi öğrenmiş oluyor. Başkalarını mutlu etme konusunda: Özgür irade vardır, kimseyi doğrudan mutlu edemezsiniz onlar içsel olarak buna direniyorlarsa ama herkesin içinde mutluluk arzusu olduğundan, siz bu mutluluğu sergilediğinizde onlar da sizden örnek almak isteyeceklerdir, bu seçenek de önlerinde olacaktır. Güzel olan önünüze geldiğinde bunu biraz bile farketseniz yine de o konuda bir istek oluşacaktır. Tabi yine de karar kişiye aittir.

İşte bütün bu yazdıklarımdan dolayı farkındalık halinde yaşamak, kalbimizde merkezlenmeyi öğrenmek, bir deyişle de doğru olduğunu farkettiğimiz, hissedebildiğimiz yönde ilerlemek için niyet koymak ve an be an emek vermek mutluluğumuz ve insanlığın mutluluğu için yapabileceğimiz en önemli şeydir.

Son not olarak.. peki neden öyle büyük bir kıvılcımlanma oldu köpeğin üstüme ayak koymasına karşı? Daha net anlatacak olursam uzun süredir köpeğin o davranışını kabullenemiyor, o davranışın mevcudiyetine, gerçekliğine karşı içsel bir direnç taşıyordum. Bu da zımparayı ağırdan ama sürekli bir sürtme ve en son da köpek üstüme hücum ettiğinde ve batırdığında üç beş saniye iyice bir bastırarak sürtme ile kıvılcımlanmaya ve enerjinin daha önceden koşullandığım şekilde bağırma olarak serbest kalmasına yol açtı..

Yaratıcılığı öğrenmek enerjiyi yönetme ustalığını kazanmaktır.. ve hayatımızın her anı bir bilinçli ya da bilinçsiz bir yaratıcılık  eylemidir. Hayatımızın sorumluluğunu almamız ve kendimizi kalbimizin rehberliğinde (bunu da zamanla keşfederek) geliştirmemiz,  gerçekten içten içe istediğimiz hayatı yaratabilmemiz için elzemdir. Kontrolümüzde olan ve olmayan şeyler vardır, ama farkındalığımız geliştikçe bütün bunları daha iyi farkedip dev dalgalarda onlarla boğuşma ihtiyacı hissetmeden kolayca sörf yapabilen ustalar gibi yaşam içinde akabilmeye başlarız. Ama her usta bol bol suya düşmüştür o ustalığı öğrenene kadar; biz de düştüğümüzde, hayatın ruhumuz için bir öğrenme deneyimi olduğunu hatırlayabiliriz, ya da böyle olmasının en azından ihtimal dahilinde olduğunu hesaba katabiliriz.