(Not: Bu yazı şu an yazım aşamasındadır. 6.2. bölümün sonuna kadar dikkatlice çalışılıp, buraya kadar tamamlandı. Tamamlanmış bölümleri okuyarak yazıdan faydalanabilirsiniz. 6.2. Bölümün sonuna kadar okuyup verilmiş pratikleri uygulamaya başlayabilirsiniz. Bu, sizi özünüzün bilincinde yaşamaya doğru ilerletecektir. Yazı üzerinde çalışmaya devam edip, daha da evrimleştirip, kalan bölümlerini de giderek tamamlayıp, pratikleri de arttırmayı planlıyorum.)
Güncellemeler: 2 Mart 2023, 6.2. Bölüme Sevgi ve Nefes Farkındalığı İle Uyanık Rahatlığa Uyanış meditasyon çalışması eklendi.
Merhaba,
Yazının başlığı doğrultusunda, damıtılmış ve detaylı bilgilerle dolu, özenle ve uzun bir emek sonucunda yazılmış bir yazı paylaşıyorum sizlerle.
Yazıyı yazmadaki niyet, paylaşılan bilgi ve enerjinin hayatı anlamanıza, ruhsal gelişiminize, istediğiniz bir hayatı yaratabilmenize destek olmasıdır.
Yazı, kademe kademe nasıl kendimizi ruhsal aydınlanmaya taşıyabiliriz, bu yönde bir pratik ve tefekkür rehberi oldu.
Bu yazıyı mümkün olan en derin seviyede anlamak, bulunulan seviyeye göre çeşitli konsantrasyon ve pratik çalışmaları gerektirebilecektir. Yazıyı anlama niyetiyle okudukça ve farkındalıkla kendinizi bilme yönünde odaklandıkça, entellektüel ve diğer zihinsel düzeylerde, duygusal, fiziksel ve manevi enerjisel boyutlarda da gelişiminiz hızlanıp, farkındalığınız artabilecektir.
Yazıyı dilediğiniz sayıda oturumda kademe kademe inceleyip, önerilen pratikleri de dilediğiniz şekilde zaman içinde keşfedebilirsiniz ve böylece özünüzün farkında olma seviyenizi ve konsantrasyonunuzu da giderek geliştirebilirsiniz.
Yazıyı istediğinizi seçip okuyabileceğiniz bölümlere ayırdım. Böylece, ilk kez okurken veya tekrar tekrar dönmeyi tercih ederseniz istediğiniz bölümün başlığına tıklayıp ilgili konuya daha kolay ulaşabilirsiniz.
- Okumak İstediğiniz Bölümün Başlığını Seçiniz (Seçilen Bölüm Aşağıda Görünecektir)
- Bölüm 1: Keşfedilen Gerçekleri Paylaşma Yaklaşımım Hakkında
- Bölüm 2: Bu Yazıyı Yazma Sürecim ve Yöntemim Hakkında
- Bölüm 3: Hayatın Temel Gerçeği ve Bu Yazının Size Aktarmayı Hedeflediği Yaklaşım Hakkında
- Bölüm 4: Ben Hangi Aşamadayım? (Ocak 2023 itibarıyla)
- Bölüm 5: 5 Temel Boyutumuz ve Bunları İdrak Etmeye Başlamak Hakkında
- Bölüm 6.1: Hiçlik Boyutumuzu İdrak Etmek
- Bölüm 6.2: Tanrı Bilinci Boyutumuzu İdrak Etmek
Seçim Yaptığınız Bölüm Burada Görünecektir.
Bölüm 1: Keşfedilen Gerçekleri Paylaşma Yaklaşımım Hakkında
Bir geminiz olsaydı ve onunla Amerika’yı keşfetseydiniz, geri döndüğünüzde bunu keşfinizi henüz görmemiş insanlara nasıl anlatabilirdiniz?
Amerika’ya gitme kararını alışıınızı, nasıl gittiğinizi, gittiğinizde neler gördüğünüzü, neler yaşadığınızı ve oradan nasıl döndüğünüzü anlatabilirdiniz.
Anlattığınız her detay insanların Amerika hakkında daha fazla bilgi sahibi olmasına yardımcı olurdu. Amerika’ya gitmek isteyenler bu detayları olabildiğince inceleyerek yolculuklarını daha bilgili bir şekilde yapabilir ve bu şekilde tecrübenizden faydalanabilirlerdi.
Bölüm 2: Bu Yazıyı Yazma Sürecim ve Yöntemim Hakkında
Bu yazıya ilk başladığımda, Amerika keşfi yolculuğunun hikayesini paylaşma örneğindeki gibi bir tecrübe paylaşımı yaklaşımını benimsemeyi düşünerek yazıda bir miktar ilerledim. Ama yazıdaki bilgileri en öz haline getirmeye çalışırken aklıma şu da geldi. Amerika’ya giden kişi eğer sadece kendi yolculuğunu ve tecrübelerini anlatmakla yetinmeyip, tüm insanlar için ortak uygulanabilecek olan çekirdek beceri ve bilgileri paylaşabilseydi, o zaman Amerika’ya kendisi gibi gitmek isteyen insanlara kendisini aynen kopyalamak olasılığından daha fazlasını da sunmuş olurdu.
Onlara eğer örneğin gemi yapımı, denizcilik ve coğrafya/haritalar ile alakalı bilmeleri gerekenleri öğretebilseydi, o insanlar nerede olurlarsa olsunlar, hangi koşullarda olurlarsa olsunlar, gemilerini yapıp Amerika’ya doğru yola çıkabilir ve yolculuklarını tamamlayabilirlerdi.
Her insan farklı koşullarda ve eğilimlerdedir, kendine has bir benzersizliktedir. Bu nedenle, kendisine has bir başlangıçtan yola çıkan bir başkasının başarıya ulaşan bir yolculuğunda yaptıklarını aynen taklit etmek, herkes için başarılı bir sonuç üretmeyecektir.
Bunun yerine başarılı bir yolculuk için temel prensipleri anlayıp bunları kendi hayatımıza ve koşullarımıza uygulamak, çok daha esnek olabilmeyi, kendimize uyumlu olarak hareket edebilmeyi ve istenen başarıyı getirebilecektir.
Hayatın temel gerçeği de Amerika’nın keşfi yolculuğu örneğinin benzeri keşfedebileceğimiz bir gerçek. Ancak çok ilginç bir yönü var ki, onu keşfetmek için gereken seyahati kendi bilincimiz içerisinde yapmamız gerekiyor.
Bu neden böyle? Çünkü hayatın bir temeli varsa, ve biz de hayatın kendisi isek, bu temel de bizden ayrı, dışımızda bir yerde olmamalı değil mi?
Madem bizden ayrı bir yerde olmamalı, peki öyleyse neden onu arama ihtiyacı hissedebiliyoruz?
Bu ihtiyacı bilinçli hissetmemiz için, onun bilinçli olarak farkında olmamız için bir zorunluluk yok, ama eğer hayatın temel gerçeğini henüz keşfetmediyseniz, kendi içinize bakarsanız onu keşfetme isteğini de taşıdığınızı göreceksiniz. Bu durumda bu isteği bilinçli olarak hissetmeye başlamış olursunuz, çünkü bilinçli olarak iç aleminizi olduğu gibi görmeye karar vermişsinizdir ve bu istek de oradadır.
Bazen bir şeyi istediğimizi ancak kendimizi daha iyi tanıdığımızda farkederiz.
Ama mesela, belki de şu anda kalkıp su içmeyi daha çok istiyor olabilirsiniz. Eğer gerçekten istediğiniz bu ise, gidip o suyu içeceksinizdir.
Ben de bu konularda sohbet ettiğim bir tanıdığımın ona hayatında açılım yaratabilmesine destek olması için anlattıklarımı öğrenmek için kullanabileceği bir yazıya dökmemi istemesi üzerine bu yazıyı yazmaya karar verdikten sonra, o sırada üzerinde çalışmakta olduğum bazı işlerimi tamamlamayı uygun görüp bir yandan da kendimi bu yazıyı hayata geçirmeye kanalize etmeye devam ettim.
Yani.. hayatımı olabildiğince bilinçli yaşayıp, isteklerim doğrultusunda yaşamımı şekillendirmeye devam ettim. Ama bilinçli olarak odaklanma çabası içinde olduğum ana istek, bu yazının başlığına adını veren hayatın temel gerçeğinin farkındalığında yaşamaktı. Bunun ne olduğunu yazının devamında giderek adım adım açarak detaylı bir şekilde anlatacağım.
Ve bu yazıyı da üzerinde ara ara çalışılan bir tablo yapar gibi yazdım. Tek seferde değil ama bir sanat eseri meydana getirir gibi resmin tamamına birçok ayrı zamanda çeşitli dokunuşlar yaparak.
Ve bir başka deyişle.. aslında kalbimin isteğine, özümdeki sevgi enerjisine odaklanmak için çaba sarfediyordum. Bu çabayı sarfettikçe de, kalbimin isteklerinin gerçekleştiği, sevginin tecrübeme giderek daha çok geldiği bir yaşamı yaşadığımı daha ve daha fazla görüyordum. Bu yazıda kalbimin isteği kavramını, öz sevgim (varlığımın özündeki Koşulsuz Sevgi)’ye eş değer olarak kullanıyorum.
Burada ilginç olan, kalbimin isteğine odaklanmak için sürekli çaba sarfetmek istesem de, bilinçli olarak odaklandığımın farkında olduğum anlar zaman içinde giderek artsa da, onlar her an değildi bu yazıyı şu ana kadar yazdığım süreçte. Yani sürekli bir odak halinde değildim. Çünkü, odaklanıyordum ve bazen bir süre sonra odaklandığımı unutuyordum. Ve bunu farkettiğimde tekrar odaklanıyordum.
Yani, tecrübeme göre, bir insan kalbinin isteği doğrultusunda yaşamak isteyebilir ve buna odaklanmak için çaba sarfedebilir ama bazı zamanlar bunu bilinçli olarak yaptığını tecrübe etse de, bazen de bu bilinçliği tecrübe etmediği bir halde olabilir.
Aynen yakına ve uzağa odaklanabilen bir kameranın lensi gibi, bazen kalbimizin isteğine odaklandığımızın daha çok farkında olabilir, bazen de kalbimizin pek farkında olmadığımız, böylece koşullanmalarımızla otomatik olarak çok daha fazla şekillenen aktivitelerimize daha çok odaklanmakta olduğumuzu farkedebiliriz, ve hatta onlara dalıp gidebiliriz ve bir süre sonra dalıp gittiğimizin farkına varabiliriz.
Bu dalıp gitme ya da odaklanmayı tekrar tekrar unutup hatırlama halinin en azından bir dönem boyunca devam etmesi, bence insan tecrübesinin tasarımının bir parçası. Çünkü eğer tüm insanlar sürekli bir halde kalplerinin isteklerinin farkında olarak yaşasalardı, tarihine seyirci olduğumuz, okuduğumuz insanlığın gelişim süreci diye bir şey söz konusu olmazdı. Zaten her an en üst zekadan yaşardı tüm insanlar, o zaman daha en başından en yüksek bilinç seviyesinde olurlardı.
Kalbimizin isteği, diğer deyişle saf sevgi enerjisine odaklanma çabası ile yaşamak, bizi kademe kademe saf bir bilinç haline getirir ve bununla eş zamanlı olarak da zihnimizdeki dalıp gitme ve odaklanmayı unutma eğilimi giderek bir azalma sürecinden geçer.
Bir süre sonra da hayatın derin hakikatleri bize bilinir olmaya başlar. Daha doğrusu özümüzde zaten bildiğimiz bilgilere, berraklaşan zihnimiz sayesinde daha kolay ve düzenli erişebilmeye başlarız. Aslında samimi isteyen bir kişi, kısa sürede kendi asıl tabiatının tecrübesinden gelen bu bilgilere erişebilmeye başlayacaktır. Bir anda oluşan (spontane) çoğu spiritüel uyanış tecrübesi böyle bir erişim tecrübesidir. Ve de zihnin bunu adeta saklı tutan aktiviteden arındırılması, yani dinginleştirilmesi, bunu çok daha berrak ve doğal bir çabasızlıkla yapabilmemizi sağlar.
Ben de bahsettiğim ve hayat yolculuğumdaki keşfettiğim bu hakikatleri, tüm birikimimle beraber, sezgisel yolla edinilen içsel bilgiyi de kullanarak anlaşılmalarını destekleyecek şekilde detaylı bir anlatımla paylaşmaya başlıyorum. İçsel hakikat tecrübesi ile bu yaşamdaki olağan insan tecrübemde edindiğim dağarcığımı birleştiriyorum bunu yaparken.
Dolayısıyla, insan formumda, Tanrısal varlığımı (hepimizin ortak öz varlığını) sizlerle paylaşmış oluyorum. Aslında, hepimizin bu dünyada her zaman yaptığı şeyi, yani içimizden gelen şekilde kendimizi ifade etmeyi, sezgisel olarak farkedebildiğimiz boyutlarımıza daha çok erişerek yapıyorum.
Odağımı devam ettirerek yazıya dokundukça ve bir tablo gibi işledikçe de ulaştığım özgürlük bilincinden dolayı hareket serbestiyetine sahip, sezgisellikten beslenen, farkındalık ve konsantrasyona dayalı özgün bir bilimselliğin giderek ortaya çıktığı ve sezgiyle bilimselliğin giderek birleştiği bir biçim ortaya çıkmaya başladı.
Sonraki bölümlerde bu biçimi görebilir ve kendiniz için de böyle bir yaklaşımı nasıl yaratabileceğiniz konusunda da bilgi ve pratiklere ulaşabilirsiniz.
Bölüm 3: Hayatın Temel Gerçeği ve Bu Yazının Size Aktarmayı Hedeflediği Yaklaşım Hakkında
Hayatımızda yaşadıklarımız bilincimizde taşıdığımız anlayışımızın aynası olarak şekillenir. İçimizdeki sınırsız Tanrısal Enerji, özümüzden başlayarak en derinden itibaren tuttuğumuz bu anlayış ile şekillendirilir ve şekillenmiş olan yaşam enerjisi, gerçekliğimiz olarak bize görünür/bizce algılanır.
Aslında Biz, tüm bu görünen şekillenmiş enerjiyi kapsayan Farkındalık’ız. Evrendeki herşeyi kapsayan, tüm varlığı kapsayan Farkındalık.
Ve tüm varlığın yapı taşı olan, her şekle bürünebilen bu Saf Enerjiyiz (Tanrısal Enerji, başka bir deyişle Koşulsuz Sevgi).
Farkındalık ve Koşulsuz Sevgi, Tanrısal Zeka’mız uyarınca birbirleriyle etkileşip bütün evreni oluşturur. Anlayışımızı Tanrısal Zeka’mız yönetmektedir. Farkındalık, Enerji ve Zeka, Tanrı Bilincinin birbirinden ayrılmaz boyutlarıdır.
Tüm gerçekliğimizi bu Tanrı Bilinci boyutumuzdan yaratmaktayız.
Dünyaya baktığımızda, birbirinden ayrı (tıpatıp aynı olmayan) gerçeklik anlayışlarında olduğu görünen varlıklar olduğunu farkedebiliyoruz. Aslında bu varlıkların tamamı Tanrı Bilinci’nin kendisini nasıl görmek istediğine bağlı oluşan kişisel (yani kendi gerçekliklerini bağımsız seçimlerle yaratabilen) bilinç yapıları. Bunlara İngilizce’de Soul deniyor ve Türkçe’de Ruh kelimesini yaygın olarak kullanıyoruz. Aslında varoluştaki herşey, tüm Ruhlar, aynı Tanrı Bilinci (onunla bir bütün) ama Tanrı Bilinci kendisini, birbirinden farklı gerçeklikler yaşayabilen bağımsız varlıklar olarak da tecrübe etmek istiyor, böylece Ruh ortaya çıkmış oluyor.
Tanrı Bilinci boyutumuzdan kendimizi Ruh olarak yarattığımızda, Ruh olarak Tanrı Bilinci’nin tüm güçlerine de sahibiz. Bir tek diğer Ruhların da özgür iradesi var, aynen bizim de olduğu gibi. Böylece sonsuza yakın sayıda özgür iradeli Ruh yaratmış durumdayız. Yani aslında Ruh, Tanrı Bilinci’nden farklı bir şey değil, sadece kendisini kişisel bir varlık olarak tecrübe etmeyi seçiyor, ama tüm potansiyeline sahip Tanrı Bilinci’nin.
Ruh, Tanrı Bilinci’nin bünyesindeki sonsuz yaratılışı keşfe çıktığında, onun ne kadar farkında olduğunu sınırlayabiliyor ve sonra dilerse de Tanrı Bilinci ile bir olduğu sınırsız potansiyeline, yani yaratma kabiliyetine, zekasına ve gücüne tekrar uyanıyor, yani tamamen Tanrı Bilinci farkındalığına geçiyor.
Bu dünyada da, burası temalı bir gerçekliği tecrübe etme seçimi yapan Ruhlar etkileşerek ortak bir gerçeklik alanı oluşturmuş durumdalar. Ancak her Ruh aslında kendi gerçekliğinden sorumlu, özgür iradesi ile bunu şekillendiriyor. Bulunduğu dünyada da (ya da bulunduğu gerçeklikte/alemde) diğer Ruhlarla etkileşiyor, çünkü etkileşen bütün varlıkların özgür tercihleri etkileşmek yönünde.
Tanrı Bilinci ise bütün herşeyi yaratıyor/varoluşla tam bir bütünlük halinde onu yönetiyor. Tüm Ruhları, ve tüm gerçeklikleri.
Yani biz şu anda hem Tanrı Bilinciyiz, hem de insan formumuzdan sorumlu olan Ruhuz. Tanrı Bilinci ve Ruh birbirinden ayrı değiller, bir bütünler. Tam aydınlanmamış Ruh, adeta optik bir yanılsama benzeri, Tanrı Bilinci’nin aslında her zaman ta kendisi iken, onun kendi kendisinin geçici olarak farkında olmadığı bir gerçekliği yaşamasına denk geliyor.
Bir de Tanrı’nın yaratılışın ötesindeki yaratılmamış kısmı var. Bu da Hiçlik olarak adlandırılabilir. Tüm herşey, Tanrı Bilinci dahil bu Hiçlikten ortaya çıktı ve bir ebedilikle varlıklarını sürdürüyor. Bu Hiçlik, nihai özgürlüğün sahibi. Ve herşeyin de kaynağı ve herşeyi kendi hiçliği kaynaklı olarak var kılan iradenin sahibi.
Hiçlik, Tanrı Bilinci ve Ruh, en temel 3 boyutumuz oluyor. Bundan sonra da Ruh açısından oluşan, bizimle birlikte yaratmayı seçen diğer Ruhlarla beraber istediğimiz gerçekliği ebedi olarak yaratmak.
İnsan tecrübesinde geçerli olan, geri kalan 2 boyutumuz da, Bilinçli Zihin ve Bilinçaltı boyutlarımız.
Bilinçli Zihin, bulunduğunuz anda tecrübemizi farkedebilen, bu anın tecrübesini yaşayan zihnimiz.
Bilinçaltımız ise, biz bilinçli olarak yaratmıyorken, geçmişte edindiğimiz koşullanmalarımızla şekillenmiş, ve tecrübemizi uçaklardaki otomatik pilot benzeri yönlendiren kısmımız.
Hayatın temel gerçeği, bizim Yaradan olmamız, yani varoluştaki herşeyi, mahiyeti bilinemeyen Hiçlik boyutundan var eden Tanrı’nın ta kendisi olmamız. Ve de şu anda Ruh formumuzda, mevcut yaşamakta olduğumuz insan tecrübemizi yaratıyor olmamız. Hem varolan herşeyi Tanrı Bilinci olarak Biz yaratıyoruz/şekillendiriyoruz, hem de mevcut insan tecrübemizi Ruhumuz olarak biz yaratıyoruz/şekillendiriyoruz.
Ruhumuz, insan tecrübesinden, başlangıçta istenirse Tanrı Bilinci olduğunu unutarak başlayıp, sonra bir uyanış sürecinde tekrar hatırlayarak geçiyor.
Bütün bu düzende, Ruhumuz olarak yaptığımız seçimlerimizle, Tanrı Bilinci varlığımıza giderek daha fazla uyanabilir, ve kelimenin tam anlamıyla Tanrı’nın ta kendisi ile tamamen bir ve aynı olduğumuzun farkındalığında olduğumuz, Ruh açısından tam bir aydınlanma tecrübesine doğru kendimizi taşıyabiliriz.
Burada bütün bunları aşan başka bir olgu daha var. Eğer istemezsek, bu yazdığım boyutlara ayrılmış bir yaratılışı dahi tecrübe etmek zorunda değiliz. Tamamen Hiçlik boyutumuzda istediğimiz kadar kalabiliriz ya da teorik olarak bambaşka bir yaratılış da yaratabiliriz. Yani Tanrı Bilinci bile, bizim yarattığımız şu anki yaratılışa yön vermek için yarattığımız bir bilinç. Böyle bir yaratılışı bile yaratmayabilirdik istersek ancak şu anda yaratmaktayız. Yani tam olarak özgürüz aslında ve Ruh olarak baktığımda görünen o ki, bu tam özgürlüğümüzü en azından bu makaleye şahit olan hepimizin ortak tecrübe etmekte olduğu mevcut yaratılışı yaratmakta kullanıyoruz.
Böylece, şunu söyleyebilirim ki, madem ki biz tamamen özgür olan Tanrı’yız, ve madem ben şu an sizlerle kendi Ruhumun tecrübe ettiği gerçekliği paylaşıyorum, ve bu gerçekliği birlikte paylaştığımız Ruhlar olarak size hitap ediyorum, söylediklerimin gerçeklik payı da bu bağlamda/bu anlayış sisteminde değerlendirilebilir. Ancak, siz de özünüzde aynı Yaradan olduğunuzdan, bu mantığa göre, bundan bambaşka bir gerçekliğin de gerçekleşme halinde olduğunu tecrübenizde algılayabilirsiniz, bunu kendinize gösterebilirsiniz.
Yani ayrı telden çaldığımız algısında olabilmemizi de hiçbir güç engelleyemez, çünkü sizin Ruhunuz da benim Ruhum da gerçekliğimizi yaratmakta özgürüz.
Peki ortak bir gerçeklikte nasıl buluşabilir ve hayatımızda neyin nasıl çalıştığını tam olarak nasıl anlayabiliriz? Bu yazının devamında paylaşacağım bilgiler ve temel meditasyon (farkındalıkla keşif ve yaratım) yaklaşımlarıyla, kendi gerçekliğinizi derinlemesine inceleyip nasıl oluştuğunu kendiniz test ederek ve Yaradan olup olmadığınızı dahi test ederek bu yazıda paylaşılan gerçeklik algısının isabetlilik derecesini de kendinize gösterebilirsiniz.
Yani tam bir mantıksal tutarlılıkla ve farkındalığa dayalı, en derinlere doğru giden gözlemler ve konsantrasyon çalışmalarıyla, gerçekliğinizi analiz edip, kendi sonuçlarınıza kendi tecrübelerinizle ve değerlendirmelerinizle varabilirsiniz. Bu süreçte, tüm zihinsel faaliyetlerin ötesinde olan boyutlarınıza da doğrudan farkındalıkla erişebilirsiniz.
Bu yazıyı oluştururken, yazıyı defalarca inceleyip her seferinde bahsettiğim şekilde farkındalığa ve mantığa dayalı bilimselliğini ve bilimsel olarak test edilebilirliğini mümkün olduğunca arttırmaya da emek vermeye karar verdim.
Bunun yaklaşım olarak modern bilimsellikten bir nebze farkı, içsel alem dahil tüm tecrübelerimizi saf farkındalık ve mantıkla değerlendirmek için kendimizi, kendi bilincimizi deney alanı olarak kullanmamız ve temel ölçüm enstrümanı olarak da bizzat kendi saf farkındalığımızı kullanmamız, ve bütün bunları, kendimizi devam eden ve en derin katmanları da kapsayan bir kişisel eğitim sürecinden geçirip, anlayışımızı sürekli evrimleştirerek yapmamız, böylece gerçeği giderek daha fazla kucaklamamız.
Böylece bu yaklaşımı siz de benimserseniz, yazıyı bir bilimsellikle test etmiş olursunuz ve kendi gerçeğe yaklaşma becerinizi de pratik yaparak arttırmış olursunuz.
Bu yaklaşımda Yaradan her daim tam özgür olduğundan, ve siz de onun ta kendisi olduğunuzdan, her zaman sapabileceğiniz bir belirsizlik ve ispatlanamazlık içeren bir patika da olmak durumundadır. Yani, O herşeye kadir olduğundan, kendi kendisine belirsiz bir gerçeklik de gösterebilir, ve bu engellenemez, bu özgürlük yok edilemez.
Ancak, tutarlı olmaya kararlı olduğunuzda, bu belirsizliği de o tutarlılık içerisine oturtabilir, onu tecrübenizde yaratmaktan vazgeçebilir ve kaderinizi tam olarak istediğiniz gibi çizebileceğiniz bir farkındalığa gelebilirsiniz. Bu kesinlik ve belirsizlikten vazgeçme sizin subjektif seçiminiz ile olabilecek, kendiniz için yapabileceğiniz birşeydir.
Bu, belirsizlik ihtimalini yaratan özgürlüğünüzü onu tecrübe etmemekte kullanmak demek olacaktır. Yani bu o kadar kendi kendinizin, özgürlüğünüzün farkında, şuurlu yaşamak demek olur ki, belirsizlik ortadan bu şuurlu hal sizin seçiminizle devam ettirildikçe kalkmış olur. Bu, tam olarak kaderinizi çizdiğiniz, istediğiniz gerçekliği tam istediğiniz gibi istediğiniz süre boyunca yarattığınız haldir.
Bölüm 4: Ben Hangi Aşamadayım? (Ocak 2023 itibarıyla)
Bu yazıyı sizinle paylaşmak için oluştururken ben nerelerdeyim? Bütün bunları sezebilip giderek artan bir farkındalıkla farketme yolunda ilerleyen bir konumdayım. Bu yazıyı hazırlarken de uzunca bir süre tekrar netleşmek amacı ile yazının başında da belirttiğim gibi normal spiritüel çalışmalarımın bir parçası olarak giderek sürekli hale getirmeye çalıştığım odaklanma çalışmamı sürdürdüm. Nihayet bugün (yazının başına oturduğum bir çok oturumdan bir tanesinde), önemli bir kısmını eklediğim bu yazıda da akıcı hale gelmeye başladım. Ama bunun bugün olması benim için şart değildi. Bu yazıyı yazmaya niyetlenmiştim, ve içimden geldikçe yazmaya devam edecektim. Yazı ben o niyete odaklanmaya devam ettikçe yazılıyordu zaten yaratılışın temel boyutunda, ve bir ayna gibi görünür hale getiriliyordu, getiriliyor giderek.
Ben de Ruhsal Aydınlanma odaklı yaşamıma devam ediyorum. Ve sizlerle de asıl varlığımızın farkındalığını giderek daha çok paylaşabilmek için çalışıyorum. Ruhsal Aydınlanma odaklı yaşam, normal insan yaşamından kopuk bir yaşam değil aslında. Aksine onun normal insan yaşamı dahil, hayatın tamamını azami kucaklayarak yaşamak demek olduğunu giderek farkediyorum. Bu yaklaşımla nasıl yaşayabileceğimiz hakkında açıklayıcı bilgiler veren, yazıdaki bir sonraki adıma geçebiliriz.
Not: Kişisel yolculuğum hakkında daha fazla bilgi edinmek için de bu sitedeki mevcut blog türünde ve diğer yazılara dilerseniz göz atabilirsiniz.
Zaman içinde çeşitli ortamlarda yüzlerce Türkçe ve İngilizce yazı yazdım. Tüm yazıları bu site altındaki İngilizce ve Türkçe sitelerde bir araya toplama ve yapay zeka destekli de olarak tamamını İngilizce ve Türkçe dahil bir çok dilde sunma çalışmalarım hala devam ediyor. Epey bir emek daha vermem gerekecek bu çalışmanın tamamlanması için ama şu anda da hatırı sayılır miktarda yazı Türkçe olarak mevcut. Ama bu yazıdan faydalanmak için bunu yapmanız şart değil.
Bundan da bahsediyor ama sizi yazının akışından koparmak da istemiyorum, çünkü bu yazıda daha okuyacak çok şey var. Ama sorun değil, dilediğinizi dilediğinizde keşfetmeniz, gönlünüzce keşfetmeniz en güzeli. Ve bunu desteklemek için hem web sitemde bir çok arama seçeneği mevcut hem de bu yazı dilediğinizi keşfedebileceğiniz bölümlere de ayrılmış durumda, ve işte bir bölümün daha sonuna geldik.
Bölüm 5: 5 Temel Boyutumuz ve Bunları İdrak Etmeye Başlamak Hakkında
Buraya kadar çok olağan bir dille yazdıklarıma dayalı olarak aşağıdaki soruları soruyor ve yazının devamında cevaplamaya başlıyorum:
1) Hiçlik boyutumuz, yani Yaradan’ın, Yaradan olarak bizim, bilinemeyen, hiçbirşeyin varolmadığı, özgürlük ve iradenin kaynağı, yaratılışın kaynağı boyutumuz, tüm varlığın, zaman, mekan ve formun ötesinde mevcut. Bu boyutumuzu nasıl tecrübe edebilir ve anlayabiliriz?
2) Hiçlik boyutumuzdan tüm yaratılış meydana getirildiğinde, öncelikle temel olarak yaratılan Tanrı Bilinci boyutumuz, herşeyi kapsayan Farkındalık ve herşeyin, bir başka deyişle tüm formların yapı taşı olan her yerdeki Sevgi (İlahi Sevgi), ve bunların etkileşimi ile bilinen, yine Hiçlik boyutumuzun özgürlük ve iradesinden yarattığı Tanrı Bilinci Zekası’ından* oluşuyor. Bu boyutumuzu nasıl tecrübe edebilir ve anlayabiliriz?
(*Tanrı Bilinci Zekası için büyük hafle başlayan Zeka kelimesini kullanıyorum. Sevgi ve Farkındalık’ı da yine büyük harfle başlatıyorum, onların da Tanrı Bilinci’nin diğer boyutlarının adları olduğunu belirtmek ve yazıda bu boyutların ayırt edilebilmeleri için)
3) Ruhumuzu, yani Tanrı Bilinci’nin kişisel tecrübe yaşayabilmek için oluşturduğu özgür iradeli, Tanrı Bilinci’nin tüm güçlerine potansiyel olarak sahip olan yapıyı nasıl tecrübe edebilir ve anlayabiliriz?
4) İnsan formumuzun iki öğesi olan, şu anki tecrübemizi idrak eden Bilinçli Zihin’i ve biz şuurlu olarak yaşamazken yaşamımızı otomatik pilot benzeri idare eden Bilinçaltı’nı nasıl tecrübe edebilir ve anlayabiliriz?
Bu 5 boyutumuzu bir derece tecrübe ettiğimizde, ya da varlıklarını anladığımızda, hayatın temel gerçeğinin varlığını, tecrübemizin derinliği ölçüsünde anlamış olacağız. Her birinin kendine has karakteristikleri var. Bunların ne olduğunu anlarsak da ne aradığımızı, neyi tecrübe etmeye çalıştığımızı daha iyi anlamaya başlayabiliriz.
Ama öncelikle, bizim hayatın temel gerçeği olarak adlandırdığım tüm bu 5 boyutumuzun artmış bir farkındalığına ulaşmamız ve bu farkındalıktan giderek daha fazla yaşayabilmemiz için temel şart, bunu samimi olarak istememiz.
Samimi olarak istememiz demek, ve bu aslında bizim elimizde olan birşey, Yaradan olarak bizim bu uyanışı, bu farkedişi yaratmaya karar vermiş olmamız, ve şu anda bunu istiyor olmamız demek oluyor. Bizim bunu kalbimizden, yani asıl/öz varlığımızdan istiyor olmamız, asıl/öz varlığımız olarak kaçınılmaz olarak bu tecrübeyi yaratmaya doğru ilerlememizi başlatıyor.
Bundan sonrası, Zeka tarafından, Tanrı Bilinci Zeka’mız tarafından yaratılacak bir süreç olacak. Bu süreçte biz bu Zeka dahil tüm boyutlarımıza da giderek uyanıyor olacağız. Bugüne kadar da zaten uyanışımızda ilerledik. Ve bu yazıyı da hepimiz için bu uyanışların henüz gerçekleşmemiş olan kısımlarını daha fazla tamamlamaya destek olması için yazıyorum.
Şimdi bu 5 boyutumuzu nasıl idrak edebileceğimizi anlatan bölümle devam edebiliriz.
Bu bölüme geçmeden, bütün bu sürecin her daim, Tanrı Bilinci Zekamız tarafından idare edildiği, ve hiçbir zaman rehbersiz kalmadığımız, sadece rehberimizin şeklinin değişebileceği ama özümüzden hiçbir zaman kopmadığımızı da hatırlatmak istiyorum. Yani, bulunduğunuz noktaya geliş sürecinizde her zaman bir üst zekanız vardı, ve süreç asla sahipsiz değildi. Bu nedenle, en derinlere dalıyor olsak da tecrübemize ve öz zekamıza gerçeğe ulaşabileceğimiz konusunda tam olarak güven duyabiliriz.
Bölüm 6.1: Hiçlik Boyutumuzu İdrak Etmek
Hiçlik boyutunu idrak etmemiz, ve bunun için derin bir meditasyon (farkındalıkla odaklanma) tecrübesini ruhsal gelişimin bir ön koşulu olarak görüp yaratmamız zorunlu mu?
Hayır, Hiçlik boyutundan öncelikle bahsetmemin sebebi, diğer herşeyin nihai olarak bu boyuttan gelip gelip bu boyuta dönmesidir. Ama bu boyutu diğer boyutlarımızdan önce idrak etme zorunluluğumuz yok.
Aslında bir sonraki bölümde bilgilerini detaylandıracağım Tanrı Bilinci boyutumuzun Zekası ile ne kadar uyumlanarak bir uyanış yolculuğu yaratırsak o kadar akıcı ve bilinçli bir şekilde giderek daha çok bütünsel bir uyanışa, yani Varlığımızın bütün boyutlarının idrakine yaklaşabiliriz. Herşeyi kapsayan bilincimiz içerisinde bulunan ne kadar üst seviye bir zekayı rehberimiz olarak alıyorsak, o kadar etkili bir uyanış süreci geçiririz. Bu nedenle en üst zekayı barındıran Tanrı Bilinci boyutumuza güvenerek ona giderek uyanmamız hayatımızda tecrübe ettiğimiz zekamızı de giderek arttıracaktır.
Ve herşeyden önce, spiritüel yaşamınızda özgürsünüz. Bu nedenle yolunuzu kalbinizden, isteklerinizin kaynağından çizebilirsiniz.
Hiçlik boyutumuzu derin meditasyonla farkedebilmek ise bu özgürlüğü en derinden farkedebilmenize yardım eder. Bu derin uyanışı, kalpten istiyorsanız, yani kalbiniz bunu gerçekten istiyorsa, doğrudan bir meditasyonla yaşayabilirsiniz.
Birazdan aktaracağım meditasyonu istemeden, zorlama olarak yapmanızı tavsiye etmem. Gerçekten içinizden geldiğine emin olduğunuzda yapın çünkü kalbinizin zekası böyle bir derin uyanışa hazır olduğunuzu en iyi bilen zekadır.
Not: Dilerseniz meditasyonun genel tanımı hakkında daha fazla bilgiye doğrudan ulaşmak için bu linkteki yazıyı inceleyebilirsiniz. Ancak bu yazıya devam edebilmek için bunu yapmanız şart değil. Bu yazıda zaten adım adım sizi meditasyonla tanıştıracağım. Meditasyonu farkındalıkla odaklanmak olarak düşünebilirsiniz ve bunların nasıl yapıldığını detaylı şekilde anlatacağım.
Ve bu uyanış sonrasında da yine kalbinizin zekasına dayanarak yaşamınıza devam etmeye odaklanmanız en bilge yaklaşım olacaktır, çünkü en üst zeka ve bilgelik kalbimizdedir, Ruhsal Kalbimizle sezebileceğimiz Tanrı Bilinci boyutundadır ve ruhsal uyanışımızı bunun farkındalığıyla yaşayan bir bilinç seviyesinden en güzel şekilde yaratabiliriz. Bunu nasıl yapacağınıza da dair detaylı bilgiler bu yazının ilerleyen kısımlarında verilmektedir.
Hiçlik boyutumuzu nasıl tecrübe edebilir ve anlayabiliriz?
Gerçekten istediğiniz ve gerçeği tecrübe etmek için kendinizi herşeyi ona emanet ederek öz varlığınızın zekasına bırakabilmeye istekli olduğunuz bir anda, uygun gördüğünüz bir yere gidin ve bu Hiçliği tecrübe etmek için gözlerinizi kapatıp odaklanın. Dinsel terimlerle ifade edecek olunursa, Tanrı’yı/Allah’ı/Yaradan’ı (ya da Herşeyi yaratmakta olan, herşeyle bir olan Yaradan için hangi kelimeyi kullanıyorsanız, onu) bulmaya gerçekten niyetlenin, ve samimi olarak onu tecrübe etmeye niyetli bir şekilde oturun* ve bu isteğinizle Tanrı’ya teslim olun. (*Ya da uzanın. Rahatsız edilmeyeceğiniz bir yer seçmeniz de faydalı olacaktır. Uygun bir yerde bulunmanız ve dingin bir pozisyonda bulunmanız önemli miktarda destekleyici olacaktır.) Eğer ateist isteniz, kendi algınıza güvenmeniz, ve Gerçeği en derin boyutunda algılayabileceğiniz güvenci ile kendi bilincinizin en derinliğine durmadan odaklanarak ilerleme niyetine girmeniz yeterli olacaktır.
Tam bir samimiyet içinde olduğunuzda şu tecrübeyi yaratabileceksiniz: Kapalı gözlerinizin görüş alanındaki herşey yok olacak. Herşeyin yok olduğunu farkedecek ama yine de var olduğunuzu farkedeceksiniz. Hiçliği halen tecrübe edemediniz ama ona algısal olarak en yakın gelinebilecek bir farkındalığa geldiniz. Farkındalık olarak kalarak, Farkındalığın içerisinde hiçbir formun bulunmadığı karanlık boşluk tecrübesini yaşadınız. Görüş alanınız 360 derece her tarafı saran tam bir karanlıktan ibaret olacak.
Ve bundan sonrası geri kalan herşeyi özgür iradenizle dilediğinizce keşfetmek olsa da oldukça önemli bir tecrübe yaşamış oldunuz.
Tam bir samimiyetten kasıt, en basit ifadesiyle bunu gerçekten istiyor olmanız, ve bunun olabileceğine tam olarak güveniyor olmanızdır. Bir başka ifadeyle kalpten istemeniz ve Özgüven (özünüze güven) içinde olmanız halidir.
Ben bu tecrübeyi özüme güven halinde, herhangi bir korku duymadan yaşamıştım. Ancak bu tecrübeyi yaşarken zihnimde Tanrı’ya ulaşmaya çalıştığım ve Tanrı’nın da dışarıda bir yerde olduğunu düşündüğüm için, ona bir yolculukla ulaşabileceğimi düşünerek, bunu daha önce meraklı olduğum ve bulabildiğim en iyi kaynaklardan araştırdığım bir konu olan astral seyahat denemesi ile yapmaya çalışıyordum. Bu yaklaşımla ve bu konularda henüz pratik tecrübesi ve eğitimi az bir anlayışla, enerji sistemimi aşırı olmasa da bir miktar zorlamıştım. Bu Tanrı’ya ulaşma çabasında, ölmeden astral seyahat yapılabileceğini de daha önce okuduğumdan, bedenimden bilinç olarak çıkarak Tanrı’ya ulaşmaya çalışmıştım. Ancak gerçek niyetim Tanrı’ya ulaşmak olduğundan, 360 derece bakış açımı saran karanlık boşluk oluştuğunda halen bedenimden de çıkmaya çalışmam da aslında gereksizdi, çünkü aslında Tanrı özümüzdür aynı zamanda, bizimle birdir, ona ulaşmak için dışarıda bir yerlere seyahat etmek gereği yoktur, çünkü O ulaşılacak ayrı bir yerde değildir. Ben de bir süre sonra kendimi bu şekilde zorlamamın doğru olmadığını farkedip bedenden çıkma çabamdan vazgeçmiştim. Bakış açımı saran 360 derece karanlık boşluk olan, salt Farkındalık olarak kalma tecrübesini böylece edinmiş oldum. Bedenim bu tecrübe sırasında ve sonrasında bir kaç dakika sarsılmıştı. Bunu problem etmemiş, kalkmış ve benim için yepyeni benzersiz böyle bir tecrübe ile yaşamıma devam etmiştim.
Sonuç olarak bu tecrübe bende Bilinç olduğumuz kanısını netleştirmişti ve spiritüel konulara büyük bir arzu ve merak uyandırmıştı. Ve sonrasında tüm süreci anlamak ve ruhsal uyanışın diğer bir çok adımını tamamlamak için arayış ve öğrenme süreçlerime devam etmiştim. Bütün bu süreç benim için ani bir farkındalık sıçraması idi, ve hayatıma bu yazıda sizlerle paylaştığım tüm bilgileri entegre etmem süreç içinde bulduğum yetkin öğretmenlerin desteğiyle de yıllar süren bir çalışma süreci ile gerçekleşti. Bütün bu süreçte ihtiyacım olan herşey bana hayat tarafından gönderildi. Buna güvenen her öğrenciye de gönderileceğini kalben biliyorum. O yüzden paylaşmaya devam ediyor, uyanma sürecinizi özgür iradenizle, kalben alacağınız kararlara bırakıyorum.
Hatta özüne güvenmeyen her öğrenciye de o an için güvenmeme düzeylerinin tıpatıp yansıması bir gerçeklik gönderilir. Onlar da içlerinden yaratmakta olduklarının bu yansımasını tecrübe edip ne olduğunu anladıkça, güvene doğru gitmenin önemini anlamaya başlarlar ve yolculuklarına özgür iradeleriyle seçim yaparak devam ederler. Herkese ihtiyacı olan, Yaradan’ın nihai bilge zekasınca gönderilir.
Hiçlik Tecrübesi doğrudan tecrübe edilebilir mi?
Aslında sadece Hiçliği tecrübe ettiğimiz ve tabi ona dair hiçbirşey hatırlayamadığımız tecrübe deliksiz uykudur veya tam komadır. Deliksiz uykuda, yani rüya görülmeyen uykuda, Dünya (yaratılış) bir süre için yok olmuştur bizim için. O süre boyunca olan herşey bizim için adeta yok hükmündedir. Sadece uyandığımızda Dünya’da ne varsa inceleyerek biz o deliksiz uyku halindeyken neler olduğunu tahlil edebiliriz. Ama deliksiz uyku halini yaşayan Ruhumuz o olaylar olurken, Hiçliği tecrübe eder, ve Hiçlikten bilinecek veya hatırlayacak birşey olamayacağı için de hiçbir şey hatırlayamaz.
Dolayısıyla, Hiçlik, tüm pratik kullandığımız anlama araçları açısından teorik bir boyuttur. Ama bahsettiğim meditasyon çalışmasını yaptığımızda ve deliksiz uyku halimizi ve o uyku halinde geçen süredeki tecrübemizi tefekkür ettiğimizde, mevcudiyetini anlayabildiğimiz sezgisel olarak anlaşılabilen bir boyuttur.
Ameliyata narkozla girdiğimizde de tecrübemizde herşeyin yok olduğu bu dönemi yaşarız. Ve uyandığımızda hiçbirşey hatırlamadığımız bu zaman aralığı bize bir hiçlik tecrübesinin varlığını hatırlatabilir. Bir şey hatırlamasak da, bu süreçte sadece Hiçlik boyutumuzda olduğumuzu bütün tecrübemizi değerlendirdiğimizde sezebiliriz.
Pratik hayatta Hiçliğin varlığını idrak etmenin ne faydası vardır? Bu cevapta bahsettiğim şekilde derin meditasyon haline girerek bunu anladığınızda, özgür olduğunuzu ve bir boyutunuz olarak bu Hiçlik olduğunuzu, varoluşun iradesinin kaynağı olduğunuzu anlamış olursunuz. Ancak günlük yaşamınıza döndüğünüzde, bu bilgi ile farklı bir bakış açısı yakalamış olsanız da, kaldığınız yerden devam etmeniz gerekir. Ancak diğer boyutlarımıza da yeterince uyandığımızda, kaderimizi bilinçli çizebilmeye başlarız.
Sadece bir boyutumuzda boşluktan ibaret bir Farkındalık olduğumuzu farketmemiz ve Hiçliğin varlığını idrak etmemiz, bize özgür bir ruh halini farkettirse de, yaşamak ile ilgili tastamam bir bilgelik ve zeka vermeyecektir. Hayatımızı özümüzdeki üst bilgelik ve zekadan nasıl yaşayacağımızın bilgisini bir anda öğretmeyecektir. Bunun için sonraki bölümde anlatacağım Tanrı Bilinci zekamıza odaklı yaşamayı öğrenme sürecinden geçmemiz gerekecektir.
Hiçlik tecrübesi üzerinde yeterince tefekkür ederseniz, sadece bazen bu boyutu diğer boyutlar olmadan tecrübe etseniz de, aslında her zaman bu Hiçlik boyutu olduğunuzu, Tanrı’nın ta kendisi olduğunuzu anlamaya başlarsınız. Ben bu anlayışa, paylaştığım meditasyon tecrübesini yaşamamdan sonra zihimde çok da uzun sürmeyen bir süre tefekkür etmemden sonra ulaşmaya başlamış, ve bunun böyle olup olmadığını o dönemde tanıştığım spiritüel öğretmenime sormuş ve detaylı ve olumlu bir cevap almıştım.
Devamında yaptığım ve bu yazıda prensiplerini aktarmaya devam edeceğim çalışmalarla da diğer boyutlarıma uyanışımı arttırarak, hayatımda böyle bir bütünsel aydınlanışın yansımalarını giderek daha fazla tecrübe etmeye başlamıştım.
Hiçlik boyutunun mevcudiyeti başka türlü sezilemez mi, varlığı anlaşılamaz mı?
Bu mümkündür, nereden bakarsak bakalım, hangi uzvumuzu, mesela zihnimizi, duygularımızı, bedenimizi, ya da Dünya’daki hangi nesneyi kullanırsak kullanalım.. hepsinin Hiçlikten gelip Hiçliğe döndüğünü mantıken ve gözlemle değerlendirebiliriz. Ben sadece algımızdaki herşeyin yok olduğu ve sadece Farkındalık olarak kaldığımız bir tecrübeyi yaratabileceğimizi de anlattım ve mantığın ötesinde, 5 duyumuzu veya duygularımızı, düşüncelerimizi kullanmadan da zihnin en derinlerinde, algımızdaki herşeyin yok olduğu böyle bir tecrübeyi edinerek benzersiz bir bakış açısı kazanabileceğimizi belirttim.
Algımızdaki herşey deliksiz uykumuzda veya benzer hale geçtiğimiz narkozlu ameliyatlarda veya komada da yok olmaktadır. Deliksiz uyku çok yaygın bir tecrübedir. Bu nedenle hayatına gerektiği kadar bakan bir kimse, böyle bir Hiçlik tecrübesi olduğunu hatırlayıp, sezgisel olarak da yaşamış olduğunu idrak edebilecektir.
Bahsedilen bilinçli meditasyon tecrübesini kalben istediğiniz bir zaman yaratabilirsiniz. Bir yaratma zorunluluğunuz yok. Herşeyde olduğu gibi bunda da özgürsünüz. Tecrübenizin yaratıcısı Sizsiniz.
Bölüm 6.2: Tanrı Bilinci Boyutumuzu İdrak Etmek
Bölümü yazmakta ilerledikten sonra eklemek istediğim başlangıç notu:
Bu bölüm, konusu sezginin ve yaratıcılığın kaynağını idrak etmek olduğundan, bunu desteklemek için özellikle sezgisel bir yaklaşıma dayalı olarak yazılmıştır.
Tek seferde yazılmamıştır, ama bir tablo gibi birden fazla seferde şekillendirilmiştir. Diğer bölümlerde de benzer bir yaklaşımla yazdım ama bu bölümü yazabilmek için, kalbime daha da fazla güvenerek ve konsantrasyonumu güçlendirerek devam etmem gerektiğini hem sezerek hem yaşayarak anladım.
Ben bunu yapmak için emek vererek yazdıkça, yazı da, okuyuculara aynı bilinç seviyesini bilgi ve enerji formunda sunabilecektir. Yazının en başında paylaştığım keşfedilen kıtanın haritası ve oraya ulaşma ilmini sizlerle paylaşabilecektir.
Ve bunun ötesi de var.. keşfedilen kıtanın içeri kısımlarına doğru girmek. Bu kısımları da keşfedebiliyoruz. Ben bu yazıyı yazarken bir yandan da keşfedilen bilinç seviyesinden paylaşmayı öğreniyor, bu bilinç seviyesini giderek daha fazla hayatıma, hayatımıza getiriyorum. Asıl varlığımız sonsuz olduğundan, hep birlikte keşfedebileceklerimizin bir sınırı bulunmamakta.. Bu yazının size bu yönde faydalı olmasını ve sevgi dolu keşifler dilerim.
***
Bu bölümü yazabilmek ve özündeki bilgiyi net bir şekilde ifade edebilmek için, onu anlamama yardımcı olan şu ana kadarki hayat yolculuğumdan, özümü giderek derinden keşfederek geçmem gerekti.
Henüz yazmış değilim ama işte başladım. Herhangi somutlaşmış bir içerik planım yok. Sadece ne yazacağımın özünü içimde hissedebiliyorum.
Aslında planım bu Öz diyebiliriz. Peki nedir bu Öz?
Onu daha iyi açıklamak için şimdi paylaşacağım enstantane aklıma geldi. Daha önce bir benzerini de okumuş ya da duymuştum ama bu benim versiyonum. Ve bugün bir sohbette paylaştığım orjinal bir örnek daha geldi, hemen ardından onu da paylaşacağım ve iki örneği de açıklayacağım.
Kendi kendimize bulandırıp dibini göremediğimiz havuz:
Elinizde küçük bir havuz olsaydı.. ve havuzda bir miktar bulanıklık olsaydı, içindeki suyun berraklaşıp dibine kadar görünür hale gelecek kadar dinginleşebilmesi için ne yapardınız?
Ama cevaplamadan önce bir şey daha var: Ya onun nasıl berraklaşabileceğini unutmuş olarak, suda yeni dalgalar ve bulanıklıklar oluşturacak şekilde elinizi ona sürekli çarpma alışkanlığını edinmiş de olsaydınız? Bu durumda suyun berraklaşabilmesi için ne yapmanız gerekirdi?
Cevap: Tabii ki.. iki şeyi birlikte yapmanız gerekirdi.. Birincisi, suya elinizi çarpmayı bırakmak.. İkincisi de, onun kendi kendine durulacağına güvenerek durulana kadar kendi haline bırakıp beklemek. Bunları yapmaya devam edersek, bir süre sonra su durulup berraklaşacak.. tortular dibe çökecek ve istediğimiz oluşmuş olacaktır: Sakin ve berrak, net bir şekilde içi görülebilen bir havuzcuk.
Ama bu ikisinden birisini yapmayı ihmal ettiğimiz sürece, su berrak haline gelmeyecektir.
Ve de bu iki eylemi yapabilmemiz için dahi, yapmamız gerektiğini de farketmemiz de gerekmektedir.
Diğer örnekle devam edelim..
Yerde duran bir taşı nasıl hareket ettirebiliriz?
Yerde bir taş görseydiniz, bu taşı istediğiniz yere hareket ettirebilmek için onun taş olmasına itiraz etmenize gerek olur muydu? Yani taşa bir şeyler söylemenize, yerinizde sabırsızca zıplamanıza, üzülmenize, heyecanlanmanıza, kızmanıza gerek olur muydu ve bunlar taşı hareket ettirebilirler miydi? Yoksa sadece eğilip onu alıp istediğiniz yere koymanız yeterli olmaz mıydı?
Yani taşı taş olarak olduğu gibi kabul ederek ve sadece kendiniz olarak, onu kaldıracak ve taşıyacak kişi olarak, onu alıp istediğiniz yere götürmeniz yeterli olmaz mıydı?
Böyle bir gücünüz olduğunu farkedebilseydiniz, hemen kullanabilirdiniz değil mi?
Bu örneklerin Tanrı Bilinci boyutumuz ile ilgisi:
Tanrı Bilinci, hem berraklaşması için güvenle sabrederek bulandırmadan durulana kadar beklememiz gereken havuz gibidir, hem de istediğinde yerden taşı alıp dilediği yere koyabilen kimse gibidir.
Hem havuzun berraklaşmasının mümkün olması gibi, Tanrı Bilinci’ni algılayabilmek mümkündür, hem de Tanrı Bilinci, taşı istediğinde yerden alıp istediği yere götürebilen kimse gibi, istediği gerçekliği, özgürce ve zahmetsizce yaratma ve algılama gücüne, zekasına ve bedenine sahiptir.
Havuzun kendisi, bilincimizin tamamına karşılık geliyor. Havuz, içindeki herşeyi kapsayan bir depo görevi görür. Ve içindeki herşeyle ayrılmaz bir şekilde daima temas halindedir.
Havuzdaki suyu sürekli dalgalandıran ve bulandıran havuza elimizi çarpma alışkanlığımız, ego olarak adlandırılan, bilincimizde taşıdığımız, kendisini Tanrı Bilinci’nden, Varoluştan ayrık olarak görecek şekilde koşullanmış olan anlayışımıza karşılık gelmektedir.
Bu alışkanlığımızı bıraktığımızda, yani kendimizi Varoluştan ayrık olarak görme anlayışımızdan vazgeçtiğimizde, havuzu dalgalandırmayı da bırakmış oluyoruz.
Ve bilincimizde dalgalanmaya neden olan, Varoluştan ayrıklık algısı oluşturan düşünce, duygu hareketlerine enerji vermeyi peyderpey bırakmamız, bizi zihnimizin dinginleşmesine, ve hayatı, Tanrı Bilinci boyutumuzu, yani asıl tabiatımızı, berrak bir şekilde görebilmemize doğru taşıyor. Ancak ayrıklık anlayışından bu şekilde vazgeçebilmemiz için, Tanrı Bilinci boyutumuza, yani Özümüze, güvenle odaklanmayı sürdürmemiz gerekecektir.
Havuzun bulanıklığına neden olan ve havuz berraklaşırken dibe çöken tortu ise, zihnimiz berraklaştığında bizimle bilgelik olarak kalan hafızamıza eşdeğerdir. Havuz berraklaştığında, içindeki hareketsiz kalan tortunun bir zararı olmaz. Ve tortu, atomlarında, tüm yaşanmışlıkların bilgisini barındırır ve istenildiğinde ulaşılan bilgelik olarak Tanrı Bilinci’mizin bünyesinde kalır. Yani hafızamız eğer hayatımızı yaşamamıza engel olacak şekilde bizi rahatsız etmiyorsa, bize istediğimizde erişebileceğimiz şekilde hizmet ediyorsa, onu bilgeliğe doğru evrimleştirmişiz demektir.
Bu bilgelik aslında zaten hep bize ait olmuştur Tanrı Bilinci olarak, çünkü tortunun içindeki partüküller, tüm atomları her zaman havuzun bünyesindedir. Yani yaratılışın bürünebileceği sonsuz ihtimal, her zaman Tanrı Bilinci’nin yaratıcı Zekası ile dilediğinde yaratabileceği tecrübeler olarak bünyesinde bulunmaktadır. Zeka, dilediğinde bunlara erişir, ve dilediğince istediğini yaratır.
Tanrı Bilinci’mize aydınlandığımızda, hem berrak bir zihinle herşeyi net görebilecek ve istediğimizi yaratmak için yaratılışa yön verebilecek kadar zeki oluruz, hem de tüm ömrümüzdeki yaşanmışlıkların bilgeliği içimizde kalır, hem de evrenin tüm bilgeliğine, olabilecek tüm ihtimallerin bilgeliğine de içimizde erişebiliriz.
Tanrı Bilinci olarak kendimizi bildiğimizde, yani havuz/bilincimiz tam olarak berrak olduğunda, tüm gerçekliğimizi adeta yerdeki bir taşı hareket ettirir gibi istediğimizde, istediğimiz yöne götürebildiğimiz anlayışta oluruz, ve bunu zaten ebediyen yapmakta olduğumuzun farkındağında da oluruz. Ruhumuz aydınlanmıştır.
Tanrı Bilinci’ni idrak etmek için yola çıkıyoruz:
Bu örneklerle daha fazla aşina olmaya başladığımız Tanrı Bilinci boyutumuzu derinlikle algılamaya başlamak için ona odaklanmamız gerekmektedir. Gerçek niyetimiz bu ise, Tanrı Bilinci’ne etkili bir şekilde odaklanabilmek için neye odaklanacağımızı anlamamız faydalı olacaktır.
Tanrı Bilinci’nin ne olduğunu anlayabilmek için, kavramlardan faydalanabiliriz. Ama o aslında bizzat kendimizin en derin boyutu olduğu için, onu yeterince idrak edebilmemiz için kendimizi kavramların bulunduğu düşünce seviyesinden daha derinlerde de gözlemlememiz gerekecektir. Düşünceler de bu yönde ilerlemek için kullandığımız bir adım olabilir, ama sadece o seviyede kalmak tam bir idrak için yeterli değildir.
Bütün bu bahsettiklerim, zihnimizde kavramlarla anlamaya başlayarak Tanrı Bilinci’ne odaklanmaya başladığımız bir yolu tasvir etmektedir. Aslında, insan tecrübemizde kavramlarla anlamaktan başka bir çok tecrübe de vardır. Ama sonuçta, niyetimiz Tanrı Bilinci’ni idrak etmek oldukça, ne yaşarsak yaşayalım, hangi yoldan gidersek gidelim, zihnimizde Tanrı Bilinci’ne odaklanmayı öğrenme yönünde bir evrimleşme olacaktır.
Zihnimizde bununla ilgili kavramların oluşması ve onları giderek anlamamız da bu evrimleşmenin yollarından birisidir. Yazı yazmak ve okumak da kavramları aktarmanın ve anlamanın bir yoludur. Şimdi biz denizin bir noktasından başlayarak istediğimiz limana doğru gitmeye başlayacağız. Ama nereden başlarsanız başlayın o aynı limana doğru vazgeçmeden yol alırsanız varabilirsiniz.
Tanrı Bilinci’nin öğelerini tanıyalım:
Kavramlarla ifade edecek olursak, bu yazının önceki bölümlerinde de daha önce paylaşıldığı gibi Tanrı Bilinci boyutumuz 3 öğeden oluşur:
Farkındalık, Sevgi ve Zeka. Bu 3 öğe, birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
Farkındalık
Tanrı Bilinci’nin Farkındalık öğesi, yaratılış içerisindeki herşeyi içeren adeta bir depodur. Herşey Farkındalığın içerisinde meydana gelmektedir. Farkındalık (Tanrı Bilinci’nin Farkındalık öğesi) varolan herşeyin de farkındadır.
Sevgi
Sevgi, Farkındalık içerisinde görünen herşeyi meydana getiren, her şeye yaşam veren, yaşamın kendisi olan enerjidir. Saf Sevgi, her türlü şekle girerek yaratılış içerisinde ortaya çıkabilecek her türlü formu oluşturur.
Zeka
Zeka, Tanrı Bilinci’nin Farkındalık ve Sevgi öğelerinin etkileşimiyle ortaya çıkan, bu etkileşim tecrübe edildiğinde anlaşılan boyutudur.
Farkındalık, Sevgi’nin büründüğü her türlü şekli temaşaa eder, görür, algılar. Farkındalığın, neye odaklandığı, neyi algılamakta olduğu, ve Sevgi’nin hangi şekle bürüneceği birbirleriyle bütün olgulardır ve bunlar Zeka tarafından belirlenir.
Tanrı Bilinci, yani Zeka, Farkındalık ve Sevgi, bir önceki bölümde anlatılan Hiçlik boyutunun özgür iradesi ile ve ondan gelerek yaratılmaktadırlar. Böylece Tanrı, tüm yaratılışı Tanrı Bilinci’ni yaratmak suretiyle, Tanrı Bilinci’nin kendi kendisi ile yaratmaktadır.
Eğer herşey Tanrı Bilinci tarafından ve kendi içerisinde yaratılıyorsa, biz kimiz peki?
Biz hem Tanrı’nın yaratılmamış kısmı olan Hiçlik boyutu, hem de ondan gelen, yarattığı kısmı olan Tanrı Bilinci’yiz. Hem de şu anda insan formumuzdayken, Tanrı Bilinci’nin içinde yarattığı Ruh’lardan, yani kişisel bilinç formlarından birisi olarak Ruhumuzun yarattığı bir yaşam formu olarak kendimizi tecrübe etmekteyiz.
Tanrı Bilinci boyutumuzdan yaratmakta olduğumuz gerçekliğimizi, insan formumuzda, bu form dahil farkettiğimiz herşeyle beraber, aynen aynaya bakıp yansımamızı görür gibi, şu anda, Bilinçli Zihnimizle algılıyoruz. Bilinçli Zihin, şu anda olup biteni algılayan zihnimizdir. Hatırlayacak olursanız, 5 boyutumuz, Hiçlik, Tanrı Bilinci, Ruh, insan formumuzdaki Bilinçli Zihin ve Bilinçaltı idi.
Yani biz bunların tamamı, hem Hiçlik hem de Yaratılış’ın tamamı, yani olma ötesi, olan ve olabilecek herşey olan Tanrı’nın ta kendisiyiz! Ve bir yandan da insanız şu anda!
Doğal insan tepkimizi anlamak ve kendimizi sevmek, bu sayede gerçek özgürlüğe ve kaderimizi çizme gücünün bilgeliğine adım atmak:
Havuz örneğinde, havuzun berraklaşabilmesi için, elimizi havuza çarpmayı bırakıyorduk ve onun berraklaşacağına güven duyarak sabırla da bekliyorduk. Burada, aşağıdaki soruyu da sorabilirdik.
Havuz durulana kadar beklemek çok sıkıcı, neden bekleyeyim ki, yaratılışta yaşanacak çok şey var? Hem neden egomdan, kimliğimden vazgeçeyim hiçbirşey yapmadan da durulmaz ki?
Aslında hiçbir şey yapmadan beklemek değil yapacağımız! O havuz örneğinde, elimizi havuzu dalgalandıracak şekilde havuza çarpmayı bırakmak ve havuz berraklaşana kadar berraklaşacağına güvenle sabır içinde beklemek, gerçek hayatta şunlara karşılık geliyor:
Elimizi çarpmayı bırakmak, aslında aydınlanma yolunda, Tanrı Bilinci olmadığımıza dair bütün inançlarımızdan vazgeçmeye, yani özümüze güvensizliğimizle ilgili tüm yargılarımızdan vazgeçmeye, yani her an farkedebildiğimiz kadar giderek egomuzdan bilinçli seçimimizle vazgeçmeye karşılık geliyor.
Bunu yapabilmek için havuz berraklaşana kadar bekleyecek bir güvenle sabretmemiz gerekiyor. Bu da özümüzdeki Sevgiye güvenmemiz, yani ona odaklanarak, algımızı ona açarak, kalbimizi ona açarak, onun farkına varmamız demek oluyor.
Özümüzdeki Sevgi, Tanrı Bilinci olarak bizim asıl varlığımız aslında. Biziz bu Sevgi.. yani biz evrenin yapı taşı olan herşeye hayat veren her şeklin kaynağı olan Sevgi’nin ta kendisiyiz.
Buna güvendikçe, yani farkındalıkla odaklandıkça, hayatımızda bu Sevgi ve Farkındalık giderek artmaya başlar. Çünkü farkındalığımızı şu anda gerçekten neye odaklanıyorsak hayatımıza bu gelmeye başlar. Bu evrensel bir kuraldır.
Tanrı Bilinci biziz. Biz hem Sevgiyiz, hem de Farkındalık’ız, hem de Zeka’yız.
Hiçlik boyutumuz ve onu nasıl idrak edeceğimiz hakkında detaylı bilgi veren bir önceki bölümde, Farkındalık olduğumuzu salt bir şekilde, ari bir şekilde anlayabileceğimiz derin bir meditasyon paylaşmıştım. Bu derinliğe birden bire ulaşmak zorunda da olmadığımızı ama samimi istersek bu tecrübeyi de yaratabileceğimizi anlatmıştım. Başka meditasyonlarla da giderek Farkındalığı’mızı farkedebiliriz. Bunlardan da ilerleyen bölümlerde paylaşacağım.
Sevgi’yi farkedebildiğimiz, ona odaklanmayı öğrendiğimiz de meditasyonlar var. Bunları da paylaşacağım.
Böylece Farkındalık ve Sevgi’yi farketmeyi öğrenip, onlara odaklanmayı öğrenip, odaklanmayı sürdürdüğümüzde, Tanrı Bilinci’mizin Zeka’sına giderek uyanacağız. Tüm yaratılışa yön veren Zeka’mıza!
Eklemek: Uyanışa götüren, yaratmanın temel eylemi
Evrensel kural olarak bahsettiğim, odaklandığımız şeyin hayatımıza giderek daha çok gelmesi kuralı, aslında eklemek olarak adlandırdığım eylemin de tanımıdır.
Hayatımıza Farkındalığı ve Sevgiyi, onlara doğrudan odaklanmayı öğrenip, an be an odaklanarak giderek ekleyebiliriz.
Bunu öğrenirken ilk bulunduğumuz başlangıç durumu, eğer bu çağdaki insan bilincinin koşullanmaların etkisi altında isek, dalgalanan, bulanık, istediğimizde dibini göremediğimiz, içinde neler olduğunu tam bir netlikle seçemediğimiz bir havuza benzeyecektir.
Bu durumu daha iyi tanıyalım, ve aslında bunun içinden berrak bir bilince, Tanrı Bilinci farkındalığına geçebilmek için yolumuzu özgür irademizle nasıl çizebileceğimizi açmaya devam edelim.
Havuzu yaratan öyle bir yaratmıştır ki, havuz dalgalanırken bile bize birşeyi göstermektedir. Onu bizim dalgalandırmakta olduğumuzu göstermektedir. Yani havuz berrak değilse bile biz bunu yine de tecrübe ederiz, bulanıklık konusunda tecrübelerimiz artmaya devam eder ve dikkat edersek, farkında olursak, onu kendimiz dalgalandırmakta olduğumuzu da giderek farkedebiliriz.
Bu ne demektir? Tamamen bulanık bir bilince sahip olan ve onu sürekli bulandırma alışkanlığında olan birisi bile, yaşamını farkındalıkla yaşamaya başladığında, yani yapabildiği anlarda yaşamına farkındalık eklemeye başladığında, içinde bulunduğu bilinç bulanıklığından uyanmaya başlayacaktır.
Farkındalığı ekleme konusunda pek bir bilinç sahibi değilse dahi, zihni, gelişimini sürdürecektir, çünkü bulanık havuzu/bulanıklığı tecrübe etmeye devam eden bilincin hafızası bu tecrübeleri kaydedecek ve zihin, evrensel Zeka’nın onun programını mükemmel bir şekilde tasarlamış olmasından dolayı, mevcut anlayışı ile mutluluk arayışını, doyum arayışını sürdürmek isteyecektir. Bütün bunun sebebi, Tanrı’nın, yani Zeka’nın yaratıcısının, kendi kendisine her zaman, yaşanan tüm tecrübeleri, en mükemmel şekilde sunmasıdır. O, kendi sonsuzluğunu mükemmel bir zeka ile keşfeder. Biz, yani aslında O, kendimize uyandıkça, ne kadar mükemmel bir zekamız olduğunu da giderek görebilmeye başlıyoruz. Herşey, Yaradan olarak, aslında tam istediğimiz şekilde olmaktadır.
Bilinçli olarak bunu istemeyi bilmiyorsak bile, yaşadıklarımızı farkederiz. Farkındalık konusunda bilinçli olmadığımızda, bilinçaltımız otomatik pilot olarak devreye girer ve buradan yaşarız ama bu modda bile hayatın yoğun tecrübeleri kısa süreler dahi olsa dikkat kesilmemize sebep olur. Farkındalığı bilinçli olarak hayatına katmayan bir zihin bile, ona akan yaşam enerjisi sayesinde evrimini devam ettirir.
Burada önemli olan, Sevgi’yi de, yani asıl varlığımızın bir öğesi olan Yaşam Enerjisini de aynı şekilde ona odaklanarak hayatımıza katabiliyor olmamızdır. Yani Farkındalık eklemiyorsak bile eğer Sevgi eklersek, bu da enerjimizi arttırır ve hayat tecrübemizin daha yüksek bir enerji akışı ile oluşmasını sağlar. Bu da, yine, zihinde taşıdığımız anlayışın evrimleşmesini sağlar.
Tanrı Bilinci Boyutumuza Uyanmak İçin Pratikler
Bu bölümdeki tüm bilgiler ışığında, artık Farkındalık ve Sevgi’ye doğrudan odaklanmayı öğrendiğimiz meditasyonları paylaşma zamanımız geldi. Buraya kadar teorik bilgi ağırlığımız çok fazlaydı. Kavramları kullanarak, gerçeğe doğru giden, istediğimiz limanı gösteren ve yol çizmeyi anlatan bir harita üzerinde çalıştık. Gemimizi inşa etmeyi anlattık. Denizciliği öğrenmeye başladık. Şimdi pratik uygulamalarla da bütün bunları bizzat yapıp öğrenmeye başlayacağız.
Bundan sonra da devam bölümlerde verilecek Ruh, İnsan formumuzdaki Bilinçli Zihnimiz ve Bilinçaltımız hakkında bilgileri de bilgimize katarak, çok aktif bir zihine ve dikkat dağınıklığına bile sahipsek, Farkındalık ve Sevgi’ye doğrudan odaklanma kabiliyetimizi destekleyecek şekilde, bunu kontrol altına alıp, Tanrı Bilinci’mizi etkili bir şekilde giderek algılama becerimizi giderek geliştireceğiz.
Yani, bu bölümde verilecek meditasyonlar sizi aydınlanmaya doğru hızla ilerletmeye başlayacaktır, ama çok aktif bir zihne sahipseniz, odaklanmayı öğrenmek, özgüveni öğrenmek için destekleyici bilgiler ve ek meditasyonlar da hedefe ilerlemeniz için rehber ve destek olarak verilecektir.
Tecrübemizin yaratıcısı biziz. Keşfedeceğimiz kıtaya doğru durmadan ilerlediğimizde varmamız kaçınılmaz. Ve sonra da içlerine girip o kıtanın güzelliğini kutlayabileceğiz. Sonsuz keşfimiz, yaşam, kutlamamız için bizi bekliyor. İşte şimdi meditasyonlar başlıyor! Yaratmanın temel eylemini yapmaya, aydınlanmamızı yaratmaya başlıyoruz!
Aşağıdaki meditasyonları, sırayla deneyebilirsiniz, ve dilediğinizde tekrar tekrar pratik yapabilirsiniz.
Not: Bu listedeki meditasyonlara önümüzdeki zamanlarda yenilerini ekleyip, yazının devam bölümlerini de ekleyerek yazıyı tamamlayacağım. Bu süre içinde, meditasyon öğrenmek için ek olarak bu bağlantıdaki ruhsal uyanış başlığı altındaki meditasyon öğretim videolarına da başvurabilirsiniz.