Yazıyı okumadan önce eğer henüz yapmadıysanız bu yazıya bir kez göz atmanızı öneririm.
 

Böyle bir başlık taşıyan bir makale yazabilecek bir güven hissediyorum şu an içimde.

Bugün aklıma bir makale başlığı daha geldi ama yazıya dökmedim. En önemli şey Şimdi’dir gibi bir başlık olacaktı.

Çok büyük bir zelzele hayal edin. Bugün yapılmış en sağlam binaları bile yıkabilecek, yerle bir edebilecek şiddette bir zelzele. O zelzelenin yıkamayacağı bir bina tarif edeceğim şimdi size. O bina maddi bir varlığı olmayan manevi bir mevcudiyet. Zihninizde yok’u hayal edin. Edemeyeceksiniz, ama mesela saydam hayalet bir bina olsun hayal ettiğiniz. Bu binaya zelzele asla dokunamayacaktır, ne kadar şiddetli olsa da.

Ama hayalet bir bina dahi olsa manevi alemde dahi bir varlığı varsa eğer, manevi bir zelzele, bir fırtına olduğunda, bu bina da yıkılabilecektir.

O yüzden sizden yok’u hayal etmenizi istiyorum. Bunu hayal ederken ve başaramazken zihninizin ötesine geçmeniz belki mümkün olabilir.

Evet, bu yok’u hiçbir zelzele, fiziksel veya manevi alemde, yıkamaz, sarsamaz, zedeleyemez, etkileyemez.

Sarsılmaz bir özgüvenin sırrı, YOK olmaktır. Bu yazı kimileri için çok derin ve sarsıcı olabilir. Manevi bir işaret içeriyor, almaya hazır ve arzulu olanların alma ihtimali olan.

Şimdi şunu hayal edin. Dünyadaki en zeki mimarlardan birisiydiniz. Ve muhteşem karmaşık, bir o kadar da ahenkli, ve bu ahenk içinde, bir açıdan baktığınızda çelişkiler barındıran başka bir açıdan baktığınızda ise mükemmel tutarlılıkta bir bina tasarladınız ve inşa edildi. Benzersiz olan bu bina depremlerde şekil değiştirerek kendi kendini muhafaza edebiliyor ve 10 şiddetinde dahi olsa depremlerde şekil değiştirerek ve yarattığınız dahiyane mimari kalıpların verdiği özelliklerle ayakta kalabiliyor.

Ve sonra bir deprem oldu. Aslında bu deprem olarak bilinenlerin çok ötesinde daha önce karşılaşılmamış türden bir çalkalanmaydı. Dünya’nın çekirdeğinde bahsetmesi önemsiz bir nedenle bir tepkime meydana geldi ve yer kabuğu mağma tabakasının içine çöktü. Sizin ürettiğiniz bina da mağmanın içinde eriyerek yerle bir oldu (mağma ile bir oldu)

Sarsılmaz bir özgüvenin sırrı, herhangi bir yaratımla özdeşleşmemiş olmak ve bu hali Şimdi’de korumaktır.

Bahsettiğim bina, ne kadar dahiyane de olsa bir yaratımdır. Bu nedenle  onu da yıkacak yok edecek bir felaket veya bir değişim meydana gelmesi mümkündür.

Benliğiniz ne kadar dahiyane ve esnek de inşa edilmiş olsa, eğer hayatı onunla özdeşleşmiş olarak yaşıyorsanız, yani hala bir benliğiniz varsa, özgüven sizin için bu benlik içinde tanımlanmış şartlara bağlı olan ve sarsılmaya mahkum bir özellik olacaktır.

Sarsılmayan tek şey vardır, o da ÖZ. Çünkü ÖZ asla değişmez. Sarsılmaz bir özgüven aslında mümkün değildir bir bakıma çünkü, bir benliği olan kişi, ÖZ’e sarsılmadan güven duyduğunu düşünüyorsa ve buna inanıyorsa dahi, halen sarsılmaya açık bir benlik varlığını korumaktadır.

Ben ise Sarsılmaz Özgüvenin Sırrı derken bir hali kastediyorum. Henüz kesintisiz sürekli hale getiremediğim ama ara ara koruyabildiğim ve giderek derinleştiğim bir hal. Ben ÖZ’e odaklandığım ve farkındalık halinde yaşadığım zaman, bir tür teslimiyet hali gelişiyor hayatımda. ÖZ’e güvenmiş oluyorum, odağımı benlikte değil ÖZ’de tutmak için ŞİMDİde emek veriyorum. Giderek içimdeki değişmeyen bu ÖZ ile ilgili farkındalığım artıyor. Bir bakıma ben bu ÖZ olmaya başlıyorum tecrübemde.

Bu hali devam ettirmek, bir güven gerektiriyor. Bunu yapmaya emek verdiğim her an aslında ÖZ’e güvenmiş de oluyorum, yapabildiğim en fazla miktarda. Dikkatimi düşüncelerime, duygularıma, arzularıma rağmen onları inkar etmeden ÖZ’de tutmak, dağıldığında ÖZ’e çekmek için emek verdiğimde, benliğimden çok ÖZ’e güvenmiş oluyorum. Bu hal geliştikçe, teslimiyetim artmaya başlıyor ve ÖZgüvenim de artıyor, bu ikisi birbirinden ayrılmaz şeyler. Teslim olabilmeniz için ÖZ’e güvenebilmeniz gerekiyor, ve ne kadar güvenebiliyorsanız, ÖZ’e o kadar da teslim oluyorsunuz.

Sarsılmaz bir özgüven için, hayatımın her anında bu hali koruyacak seviyeye gelmeliyim. Bu seviyede, ben ÖZ olduğumu anlamış olacağım, benliğim ÖZ içinde çözülmüş olacak ve ÖZ ile bir olan farkındalık halinde yaşamımı idame ettireceğim.

Makalenin başındaki fotoğrafı sarsılmazlığa ve ÖZ’e odaklanmanın insana verebileceği kapasiteye, özel bir anlam taşımak zorunda olmasa da, bir örnek olabileceğini düşündüğüm için koydum. Aşağıdaki bilgilendirici makale, fotoğraftaki eylemi gerçekleştiren Thich Quang Duc hakkında:  https://tr.wikipedia.org/wiki/Thich_Quang_Duc

En önemli şey Şimdi’dir başlığında bir makale yazmak da geçmişti ya içimden, ama bu paragrafta öz fikri belirterek şimdilik makaleyi erteleyelim. Var olan herşey, geçmişiniz, kimliğiniz, benliğiniz, içinde yaşadığınız dünya ve evren. Bunların hepsi bir oyun hamuru gibidir. Her boyutları, her özellikleri değişebilir. Ve bu değişim Şimdi’de olur, sizin bu değişime müdahaleniz de Şimdi’de olur. Dolayısıyla, Şimdi’den başka bir yere odaklanmak, yani Andan içeri denilen ÖZ’e odaklanma iradesini göstermememiz, ÖZ’ün yaratım faaliyetini tecrübe edemememize, ve kendimizi yaratılan evrende bir yaratım olarak tecrübe etmemize neden olur.Bu yanlış değildir, ama hayatınızda bir değişiklik yapacaksanız, ANdan içeri girmeyi öğrenmek, ÖZle bir olmayı öğrenmek, sarsılmaz bir özgüven yolunda olgunlaşmak size yaratıcılıkta ustalık veren şey olacaktır.

Ve sarsılacaksınız. Çünkü halen kendinizi benlik zannediyorsunuz. Bu benlik en şiddetli sarsıntılara dayanan o dahiyane mimariye sahip bina gibi sarsılacak sarsılacak ama en sonunda o kıyamet gibi deprem gerçekleştiğinde, yani nefsinizin kıyameti geldiğinde mağmada yani ÖZ’ün verdiği AŞK içinde eriyip ÖZ’le bütünleşecektir. Bundan sonra artık hangi zelzele olursa olsun, sizin için farketmeyecek, sizin için dünya o mağma denizi, o AŞK denizinden ibaret olacaktır. Ve siz onun bir parçası olarak, değişimden korkmaktan sonsuza kadar kurtulacaksınız. Çünkü değişimle ve onun kaynağıyla bir bütün olduğunuzu artık anlamış olacaksınız. AŞK denizinin içinde erimiş olan benlik yok olduğundan, artık korkacak ve sarsılacak birisi de kalmayacaktır. Sarsılmaz özgüven hali işte budur.