Yazıyı okumadan önce eğer henüz yapmadıysanız bu yazıya bir kez göz atmanızı öneririm.
 

 

Çeviri işlerine göz gezdiriyordum. Yapabileceğim işler var, ama yok motive olamıyorum. Olmaya da çalışmayacağım artık zaten. Gerçekten yapmak istediğim şeylere odaklanacağım.

Bugün yurtdışından bir kişiye yaşam danışmanlığı verdim. Nasıl verebiliyorsun yaşam danışmanlığı, bu yaşamın bir uzmanlığı mı var ki diyenler olabilir.. Var evet.. Ama kitaplardan öğrenilebilecek bir şey değil.. Bir insan kendi yaşamına nasıl yön verebiliyorsa, başkasına da bu konuda yardımcı olabilir.

Peki ben yaşamıma nasıl yön veriyorum şu an?

Doğrudan yanıtlamadan önce, bu hep bir paradoks olmuştur yaşamımda. Yani önce bir şeyler yapacağız, yeterli hale geleceğiz, ondan sonra herşey güzel olacak gibi bir erteleme duygusu olmuştur çoğu zaman bende. Para kazanmak da böyle bir duyguyla eşleşmiştir. Parayı yeterli olmak için kazanmaya çalışmak. Yani önce parayı kazanalım bir ondan sonra yaşarız yaşamı gibi. Bir kısmımda bu vardı hep sanırım. Son yıllarda para kazanmayı hep erteledim gerçi.. Hep direndim, motive olmadığım şeyleri yapmadım. Yapamadım.

E peki yerine ne yapacağız motive olmadığımız şeyleri yapmıyoruz, para da kazanmıyoruz.. Bu bilmecenin çözümünü ben sevgide buluyorum. Bir anda üst bir boyuttan yaşamaya başlamakta hayatı. Devrimci olmayı, hayatı ve yaşadığımız herşeyi evrimleştirmeyi motive edici buluyorum.

Mesela şu an yaşadığım ilçede kimsenin yapmadığı şekilde bir doğal meyve bahçesi yaratmaya çalışıyorum. Ortada azot tutucu bir meyve ağacı ve etrafında altıgen şeklinde dizilmiş 6 tane meyve ağacından oluşan birlikler ile tarlayı bir ağ şeklinde kaplamaya başladım. Ama bunu yapmadan önce de bir sene hiçbirşey yapamadım hemen hemen tarlada. Gittim geldim hayvanları besledim. Bir sene geçti yaklaşık ve sonunda tarlanın zeminine korunga, beyaz yonca, tirfil, arı otu tohumları atmaya başladım ve istediğim bölgeyi tohumlarla kapladım. Bahara doğru çiçek tohumları da atmayı düşünüyorum. Bunlar da meyve ağaçlarına destek verecek. Meyve çekirdekleri falan gömüyorum şimdi bir kısmının yerini belirlediğim ağaç konumlarına. Fidan da dikmeye niyetliyim. İlaçsız, gübresiz, budamasız, tarlayı sürmesiz, sulamasız bir meyve bahçesini sezgisel olarak ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Bir tür yaratım süreci aslında bu.. İlaçlı, ağaçları rahatsız ettiğini düşündüğüm budamalı, topraktaki canlıları rahatsız ettiğini düşündüğüm toprağı sürmeli meyvecilik motive etmedi beni ve ben de bu yeni yöntemi hayatın yönlendirmeleriyle Internetten öğrendiklerimle harmanlayıp kendi özel koşullarımda gerçekleştirmeye uğraşıyorum. Uğraşmaktan ziyade içimden gelen bu ve enerjimin bir kısmını buna vermekten hiç gocunmuyorum. Ama ancak bu şekilde içimden geldiği tempoda yaparsam böyle olacağını da hissediyorum.

Makaleler de yazıyorum ve sevgiyi paylaşmaya çalışıyorum içimden geldiği kadar. Bu aralarda kutumu da epey açıp güçlü duygularla da karşılaştım. Aslında her seferinde daha derin bir karanlıkla yüzleşiyorum ve her seferinde daha aydınlanmış olarak çıkıyorum içinden. Hayat beni bu yolda ilerletiyor gibi geliyor bana. Çünkü sevgiye odaklanıyorum içimdeki ve hayat oldukça iyi gitmeye başlıyor ve bir süre sonra bir bakıyorum daha dibe daha yoğun negatif duygulara girmişim. Ama sonra beni aşağı çeken düşünceyi keşfetmemle ve olgunlaşmamla sonuçlanıyor ve aslında belli bir süre boş bulunduğumu odağı beni aşağı çeken düşünceye verdiğimi ve sevgiden ayırdığımı görebiliyorum. Yani içimdeki sevgiyi koşullu yapan kalıpların farkına varıyorum. Sanki sevgi benim içimde yokmuş onun olması için şunu şunu şunu yapmam gerekliymiş diyen ve beni peşlerinden koşturan ama aslında yanılsama olan ve en fazla plastik mutluluklar veren kalıplar.

Böyle böyle bir bakıyorum ki sevgiden odağımı her ayırdığımda aslında bu kalıpların içine düşüyorum. Şimdilerde şu belirginleşmeye başladı. Ya hiç ayırmazsam odağımı? Ya hep devam ettirirsem? O zaman tüm kalıplar eriyip bitecek; bu mantıksal olarak da, sezgisel olarak da, öğrendiğim bilgiler açısından da böyle görünüyor.

Süper işte. Böyle olsun zaten. O yüzden çeviriyi meviriyi yapmıyorum. Parayı da umursamıyorum. Ben gönlüme odaklanacağım. Ve bu yolda yürüyeceğim. Başlık da bunun üzerine zaten. Yürüdükçe açılıyor, yürüdükçe öğreniyorsun sevgiyi, sevgiye odaklandıkça ve farkındalık halinde yaşadıkça öğreniyorsun, bir önceki Star Wars temalı yazıda yazdığım gibi oda aydınlanmaya ve ısınmaya başlıyor. Orada detaylı açıklamadığım tek şey, butona ne zaman basmayı bıraktığımızın nasıl farkına varacağımızdı. Yani sevgiye odaklanmayı nasıl bırakıyoruz bunun nasıl farkına varacağız? Varıyorsun bir şekilde, suyun ısınmaya başlıyor ve ıstırap çekmeye başlıyorsun. Veya sıkılmaya başlıyorsun. Bünye mi dersin, Üst Bilinç mi dersin, sistem seni bir şekilde uyarıyor. Farkına varmayı seçersen hızlıca uyanıyorsun ve yola devam ediyorsun.

Sistem mükemmel çalışıyor aslında, seni senin için en hayırlı olana yönlendiriyor, eğer gitmiyorsan da kendini iyi hissetmemeye başlıyorsun, ya da en azından bir monotonluk sıkıntısı gibi birşeyler yaşıyorsun. Grinin kaç tonu varsa artık onlardan birisi işte.. Bu duygularını yargılamadan olduğu gibi gözlemleyebilirsen, bir bakıma kendini olduğun gibi sevmiş oluyorsun, sevgide ilerlemiş oluyorsun. Giderek de gönlünün derinliklerindeki sevgi enerjisini keşfetmeye başlıyorsun. Bütün bunlar senin verdiğin ruhsal efor ile oluyor. Koşu bandındaki efor testi gibi değil ama bilinçli olma çabası, uyanma çabası, gerçeği görme iradesi.

Sevgi kendisini öğretiyor. Bilinç kendisini keşfediyor. Yarata yarata. Gölge ve ışık oyunları yapa yapa. Nasıl arzu ederse o şekilde. Ve sen busun işte.