Her istediğiniz olsaydı ve sonsuz zamanınız olsaydı ne yaratırdınız?
Bu soruyu şimdi ürettim ama ne yapmalıyım ben hayatta sorusunu herkes gibi ben de defalarca sormuşumdur kendime. Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime.. Allah’ım bu dünyaya ben niye geldim? 🙂 gibilerden.
Zihninizde evrende nokta kadar bir yer kaplayan bir bedenin içindeki bir kişilik olduğunuzu düşünerek hayatta ne yapacağınızı bulmaya çalışmak yüzyıllardır insanların kafayı patlattığı, ve sık sık da yediği bir problem olmuştur kanımca.
Yıllar öncesinden beri hep kalbimi izlemem gerektiğini söyler dururdum. Nerden öğrendim ben bunu bilmiyorum. Bir aralar Braveheart vardı. William Wallace’ın babası “Your heart is free, have the courage to follow it” diyordu. “Kalbin özgür, onu izleyecek kadar cesur ol.”
Ben de hayatımda öyle bir noktaya geldim ki, içimde bu özgürlüğü hissediyorum. Her an değil ama eğer odaklanırsam bir süre sonra giderek daha özgür hissetmeye başlıyorum. Hayatımı zihnimle kontrol etmeye çalışmıyorum, ama zihnimdeki geçmişten gelen kalıplar hala hayatımı etkiliyorlar.
Bruce Lee’nin bir sözü vardı. Aklıma geliyor böyle sözler, hakikaten ne yazacağımı önceden planlamadığım bu makaleyi yazarken. Full cümleyi yazmayacağım sadece ufak bir kısmını. “Be Formless” yani Vücutsuz ol.. Veya Vücut Ötesi ol diye çevirelim. Geç bir saatte yazıyorum makaleyi, enerjim fena değil ama hafif de yorgunum.
Ne yapmaya çalışıyorum ben? Bu halden bahsetmek istiyorum. Vücut ötesi halden. Özgürsün başlığını attığım bu makalede, bu özgürlük halinden bahsetmek istiyorum. Tam burada aklıma Tassavvuf bir haldir cümlesi geldi ama doğrusu aşağıdaki gibiymiş baktım:
“Tasavvuf hal ilmidir, kal ilmi değildir.”
Söyleyeni bilmiyorum. Önemli de değil. Hal ilmidir diyor. Kal neymiş bakalım: “Medrese ilmi anlamına gelir.” yazan bir link buldum.
Doğal bir şekilde birşey paylaşmaya çalışıyorum bu yazıda. İçimde hissettiğim birşeyi. Bir hali. Bu nedenden ansiklopedik bilgiye, detaya önem vermiyorum.
Ama şu nedenle de paylaşıyorum farklı kültürlerden insanların söylediği sözleri. Hepsi aynı şeyden bahsediyorlar aslında. Kendi kültürlerinde nasıl yoğrulmuşlarsa o dağarcıkla ifade ediyorlar, edebildikleri kadar.
Ben de o özgürlük halini ne kadar yakalayabildiysem size o kadar aktarabileceğim o enerjiyi, daha az veya fazla değil..
Gurular, yani ruhsal öğretmenler veya üstatlar, öğrencilerine çeşitli öğretileri vesile yaparak içsel hallerini öğretmeye çalışırlardı, ve çalışırlar. Öğrenci kendi içinde ustanın ulaştığı seviyeyi bulabilmek için ustanın verdiği öğretiyi takip eder ve onun işaret ettiği içsel hali bulur. Zaten olan bir haldir bu, kimse kimseye bunu veremez, çünkü zaten vardır. Öğrencinin bunu farketmesi için onun rüyasına uyumlu bir öğreti verir üstat.
Demokrasi tartışmaları oluyor ya.. söyleyeceğim şu.. insan kendi içindeki özgürlüğü bulmadan asla özgür hissedemez.. hiçbir sistem insana özgür hissettiremez, insan ancak kendi içindeki özgürlük halini bulursa bunu hissedebilir. Yani dışarıdaki hiçbirşey size bunu veremez aslında.
Peki üstadın verdiği öğreti niye o zaman? Varlık, öğrenci uyanırken o öğreti ile uyanmasını istediği için. Yoksa başka bir öğreti de olabilirdi.
Ama öğretilerin de bir özü vardır. Tüm öğretilerin özü aynı olmalıdır, sizi öze taşıyabilmeleri için. Tüm dinler aslında özde aynıdır. Ayrı olamazlar.
Herşey özde birdir. Tüm yaratılış birdir özde. Özden gelir, öze döner. Özle bir olarak vardır.
Bu yazıyı nasıl okumalısınız? Size kalmış, ama eğer ne söylediğimi anlamak istiyorsanız, gerçekten kendinizi bilme niyetiyle okuyun. Özgürlük nedir anlama niyetiyle okuyun. O istek tüm varlıkların içinde vardır zaten, içinizde o isteği bulabilirsiniz.
Mevlana Mesneviyi yazmış, ağır bir kitap, kafaya vursan kafayı kırar. Daha 1000 tane daha yazabilirdi. Veya hiç konuşmayabilirdi de, kimi üstatların yaptığı gibi.
Sözcüklerle aktarılamayacak birşey üzerinde konuşuyorum. Ama tüm çabalar onu sizin bulmanız için.
Son aylarda blogda sustum, çünkü bu özgürlük halini hayatımda en net olarak hissettiğim bir periyoda girdim, ama bunu bana kimsenin de veremeyeceğini ancak kendim derinleşebileceğimi de giderek anlıyordum. O yüzden susma ile konuşma çok farklı gelmemeye başladı bana.
Ama şimdi konuşuyorum.
Benim uyguladığım yöntem göğsümün merkezine odaklanmak, ve farkındalık halinde kalmak. Daha önce blogda yazdım bunu. Öze odaklanıyorum. İlahi Sevginin bize aktığı merkez olan Ruhsal Kalbe odaklanıyorum. Yani ne olursa olsun hiçbirşeyi değiştirmeye çalışmadan bu sevgiye odaklanıyorum herşey kendi kendine oluyor zaten.
Kişiliğimle özdeşleşmiş hal ile ile sonsuz olan, tüm varlığı kapsayan farkındalık hali arasında gidip geliyorum. Bu farkındalık halini henüz sonsuz olarak hissedemiyorum ama yaşadığım herşeyin ötesinde bir hal olduğunu hissedebiliyorum. Hayatımda herşey olurken ben bu hali de tecrübe edebiliyorum ona odaklanırsam.
İşte bu hal özgürlük hali, çünkü bu hali hissettiğinizde, olan biten herşeyden bağımsız olduğunu da hissediyorsunuz. Ama odağınızın keskinliğine, derinliğine bağlı olarak zihninizin aktivitesi de o kadar dingin ya da aktif oluyor. Ben zihnimdeki aktiviteyi tamamen uzun bir süre durduramadım henüz, hayallere dalabiliyorum derinlere odaklanırken. Ama bu bile mevcut günlük bilinçten (bilinçli kalmak için çaba sarfedilmeyen, insanların koyvermiş olarak otomatik yaşadığı hal) daha uyanık bir hal. Eğer bu farkındalık halinde odağımı keskinleştirirsem zihnim de çok daha sakin oluyor.
Bu zihinsel sakinlik hali özgürlük hali işte. Çünkü bu halde kalabilirseniz, ki bu halde kalmak için ne kadar emek vermişseniz o kadar kalabilme kabiliyetiniz, derinlik algınız, dinginlik seviyeniz artmış oluyor, etrafınızda karmaşa olsa da, siz yine de bu özgürlük halini hissedebiliyorsunuz.
Bu sizin orjinal haliniz. Ene’l-Hakk hali bu. Tanrı ile bir olduğunuzu anladığınız hal. Herkesin sahip olduğu, isterse tecrübe edebileceği hal. Ama zihinsel aktivitelerin ötesine odaklanmak için, Tanrı’ya, Öze odaklanmak için emek harcamanız gerekiyor. Neden derseniz, aksi tarafa uzun süredir enerji verdiğinizden orjinal bu hali unutmuş durumdasınız ondan. Hz. Adem’in Cennetten çıkması hikayesinde olmuş olan bu işte.
Özgürsünüz, çünkü Tanrı özgür.
Bitirecektim ama şunu da ekleyeyim. Ne yaparsanız yapın özgürlük haliniz hep devam edecek. Bunun böyle olmadığını tecrübe etseniz bile yine de özgür olacaksınız. Hayatınızda ne olursa olsun bu sizden hiçbir zaman gitmeyecek.
Bir gün eğer en zor zamanınıza denk geldiğinizi düşünürseniz bunu hatırlayın. Ne olduysa olsun, ne oluyorsa olsun, ne olacaksa olsun. Özgürsünüz. Sonsuza kadar.
Hatırlamakla kalmayın, iliklerinize kadar hissedin. İliklerin de ötesine geçin. Vücut ötesi olun.
Not: Yazmadığım bu aralıkta nefsin daha önce hiç olmadığı kadar etkisinde hissettiğim dönemler oldu. Bu anların içinen çıkmam, Öze tüm gücümle odaklanmam ve farkındalık halinde kalmam sayesinde oldu. Bu sayede nefsin açığa çıkan o yönlerini bir nebze aşabildim. Burada aşabildim derken şunu kastediyorum. Eğer odağınızı devam ettirirseniz, güçlü bir şekilde odaklanmak için elinizden geleni yaparsanız, bir süre sonra nefsin ötesinde, daha derininde kalabilmeye başlıyorsunuz. Nefs etkisini yitirmeye başlıyor. Bu, başka bir deyişle Öze teslim olmak olarak da ifade edilebilir. Bu odağınızı bırakırsanız, daha açık söyleyecek olursam, uyanık kalma çabasını, bilinçli kalma, farkındalık halinde kalma eforunu bırakırsanız, nefsiniz yine aktifleşmeye başlıyor. Çünkü yüzeye odaklanmaya başlıyorsunuz, zihin sevgiyi aramaya başlıyor tekrar, çünkü sevgiye odaklanmamaya başlıyorsunuz. Ama bu, uyanma sürecinde olan normal bir durum. Yani bundan dolayı kendinizle savaşın diye yazmıyorum yazdıklarımı. Odaklanmak için ne kadar kararlı olursanız, yani an be an odağınızı ne kadar güçlü ve devamlı yaparsanız, o kadar daha çok uyanıyorsunuz asıl varlığınıza.
Ama uyanmak üzerinize vazife, sırtınıza bir yük olmak zorunda değil. Özgürsünüz. Uyanmakta ve uyanmamakta dahi. Anlatabiliyor muyum? Tanrı’nın koşulsuz sevgisi bu işte. Tanrı isterse içinde bulunduğu koşullarda, yarattığı ve özdeşleştiği, kendini ayrık zanneden varlık bilincinden uyanır. İstemezse uyanmaz. Herşeyi Tanrı yaratır. İnsanın Tanrı’nın suretinde yaratılmasından kasıt bence budur. Uyanmazsanız Dünya’nın sonu değil yazacaktım ama bir bakarsınız insanoğlu yok etmiş dünyayı. Bu da mümkün. Dünya yok olsa bile siz yine de var olmaya devam edeceksiniz. Özgür olarak. O halde ne olmasını istiyorsunuz gerçekten?